Genelkurmay’ın 26 Aralık 1930 tarihli raporunda Asteğmen Kubilay’ın adım adım ölüme gidişi yer aldı: Kubilay, bir anda yere düştü. Vurulmuştu… Derhal ayağa kalktı, camiye doğru yürürken avluda yığıldı kaldı. Mürteciler yanına gelip katletti
Genelkurmay’ın 26 Aralık 1930 tarihli raporunda Asteğmen Kubilay’ın adım adım ölüme gidişi yer aldı: Kubilay, bir anda yere düştü. Vurulmuştu… Derhal ayağa kalktı, camiye doğru yürürken avluda yığıldı kaldı. Mürteciler yanına gelip katletti.
Asteğmen Kubilay, demokrasi ve laiklik şehidi. Bir kısmı ‘gizli’ kayıtlı 85 yıl önceki resmi belgeleri incelediğimizde olayı daha iyi anlıyoruz. Derviş Mehmet tarafından esrara alıştırılan gözü dönmüş grubun üzerine ilk giden ve Derviş’in yakasına yapışan Asteğmen Kubilay, resmi belgelerde geçen ifadeye göre “koyun gibi” kesildi. Vali Kazım Bey, makinenin başındadır. İçişleri Bakanlığı’nın “Menemen Olayı” ile ilgili yönelttiği soruları cevaplandırıyor. Dün kaldığımız yerden ‘Menemen Raporu’nu okumaya devam ediyoruz:
YAKASINA YAPIŞIP BAĞIRDI
“Kubilay Bey müfrezesi saat 08.30’da olay yerine geliyor. Askerlerine manga kolu nizamında süngü taktırarak telgrafhane yakınında bırakıyor. Kendisi mürtecilerin yanına gidiyor. Mehdi Mehmet’in yakasına yapışarak çekiyor ve yaptıkları hareketin yanlışlığını anlatıyor. Bunlarla uğraşırken yere düşüyor. Mürtecilerden biri tarafından atılan kurşunla yaralanıyor. Fakat derhal ayağa kalkarak camiye doğru giderken yaranın tesiriyle avluda düşüyor.
Kahraman Kubilay Bey’in yaralandığını gören müfrezedeki askerler hiçbir alaka göstermeksizin olay yerini terk edip dağılıyorlar. Bundan dolayıdır ki komutanlarının uğradığı feci vahşet ve akıbetten bile haberdar olamıyorlar.
MUSALLA TAŞINA VURDULAR
5-10 dakika sonra yaralının cami avlusunda olduğunu uzaktan gören Mehdi Mehmet’le Şamdan Mehmet, yanlarındaki bir bıçakla ve pek feci bir surette başını kesiyorlar. Kesilen başı avludaki musalla taşına vurarak silkeledikten sonra Belediye Meydanı’na getirip bayrak direğine takıyorlar. Meydandaki elektrik direğine bir kuşakla bağlanan bayrağın direği kırılmak istidadını gösterince mürtecilerin talebi üzerine Yanyalı Arnavut Kamil, 70-80 metre uzaklıktaki dükkanından ip getiriyor ve bayrak sopasını elektrik direğine bağlıyor. Mürteciler, kesilen başın etrafında dolaşarak halkın katılımını artırmaya çalışırken ikinci safhanın müfrezeleri geliyor.
BEKÇİ SİLAHINI ATEŞLEDİ
Yüzbaşı Bahri Bey’in kumandasında bulunan müfreze olay yerine geldi. Halkın dağılması için ihtarları yaptıktan sonra ateş açmışlardır. Bilindiği gibi tepelenmiş ve bunlar dağlara kaçmışlardır.
Bu sırada hapishane yanında silahsız olarak bulunan ve Kubilay Bey’in şehadetini gören Kır Bekçisi Hasan Çavuş 5 dakika mesafedeki Ahi Hızır Mahallesi’ndeki evine koşarak oradan silahını alır ve yetişerek askerlerin ateşine katılır. Mürtecilerin ateşi sonucu ölüyor. İkinci bekçi de Nalıncı Ali ustanın dükkanının önünde şehit düşer.
KAFALARI VE RUHLARI DUMANLANMIŞ
Aylardan beri politika cereyanlarıyla çok tahrik edilmiş ve bir kısım gazetelerin zalimane safsataları da olayların çıkmasında etkili olmuştur. Bundan dolayıdır ki kafaları ve ruhları taassubun yaman ateşiyle dumanlaşmış mürteci, esrarkeş tarikatçılar olayın başından beri endişesizdiler. Gerek meydanda ve gerekse kasabanın içinde pervasızca hareket ettiler. Başarmaları halinde askerin de kendilerine silah atmayacağı ve halkın kendilerine katılacağı hakkında ümitlerini besliyorlardı. Gösterilere 300 kişi katılmış, bunların bir kısmı olayı seyrederken, bazıları ise yardımcı olmuştur.
VAHŞET BU DERECEYİ BULMAZDI
Yüzbaşı Fahri Efendi yalnız üç büyük silah taşıyan şakileri ilk andan beri görmüştü. Onlar açıkta kendileri duvar arkasında ve pusuda idi. Jandarma yazıcısı Ali Efendi kendi tabiriyle bu vaziyeti fiilen hazırlamıştı. Fakat yapılacak bir teslim ihtarı bir yaylım ateşi halkı dağıtmak ve bizzat halk tarafından bunların bağlattırılması mümkündü. Asteğmen Kubilay Bey’in düşmanla temasını görür görmez ortaya atılır bunları yakalardı. Çatışsa bile facia böyle vahşet derecesini bulmazdı.”
O dönemde “Erkanı Harp” adını taşıyan Genelkurmay Başkanlığı’- nın, 26 Aralık 1930 tarih ve 6747 numaralı tezkeresinde Kubilay’ın şehit edilişi şu cümlelerle anlatılıyor: “Kendisine mehdi süsü veren kişi arkasından koşup zabiti tutuyor ve caminin binek taşı tarafına doğru sürükleyerek ve belinden bıçağını çekerek binek taşı üstünde zabitin başını bir koyun gibi kesiyor. Başı, elinde taşıdığı bayrağın ucuna takıp taşıyor ve yine nutkuna başlıyor. Kubilay’ın boğazı kesilirken ahali bu hali alkışlarla karşılıyor.
YOLA CEPHANESİZ ÇIKMIŞLAR
Bu vaziyet karşısında 10 adım kadar geride bulunan bölük, başlarındaki çavuşların kansızlığı yüzünden hiçbir hareket ve canlılık göstermiyor ve alçakçasına firar ediyor. 4 askerle hükümet konağı içine giren Jandarma kumandanı da bu hale kadın gibi seyirci kalıyor. Telefonla kuvvet talep eden Jandarma komutanı ve bu kuvvetin ne için, ne maksatla ve ne gibi bir vazife karşısında talep edildiği hakkında alayı bilgilendirmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bilgi yüzünden, alayca gönderilen ilk bölük cephanesiz olarak yola çıkarılmıştır.”
KESTİKLERİ YERDE ASILDILAR
Kubilay’ın şehit edilmesinden sonra Derviş Mehmet ve iki adamı öldürüldü. Menemen, Balıkesir ve Manisa’da sıkıyönetim ilan edildi. General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan askeri mahkemede 2 bin 200 sanık yargılandı. 29 kişi Kubilay’ın şehit edildiği yerde asıldı.
Atatürk elini masaya vurdu ‘Suçluları hemen bulun’ dedi
Atatürk, Edirne Belediye Meclis salonunda toplantı yaparken Menemen’de yaşanan olayları öğreniyor. Emekli öğretmen Ayhan Tunca’nın “Mustafa Kemal Atatürk Edirne’de ” kitabında, orada yaşananları şöyle açıklıyor: “O gün Edirne Belediye Meclis Salonu’nda tatlı bir sohbet vardı. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, eniştesi olan Vali Emin Bey ile ilgili bir şaka yapmak için ağzını açmıştı ki, bir subay elinde telgrafla içeriye girdi ve Atatürk’e uzattı. Atatürk telgrafı aldı, okudu; ama yüz hatları değişmiş, rengi sararmıştı. Salonda tüm nefesler tutulmuştu. Atatürk birden elini masaya vurdu, ayağa kalktı ve hiddetle: ‘Arkadaşlar! Menemen’de mürteci Nakşibendiler, benim Kubilay adlı subayımı katletmişler. Şehit etmişler. Başını, gövdesinden ayırmışlar. Suçlular hemen bulunsun, Menemen haritadan silinsin’ diyor. Şükrü Kaya’nın Gazi’yi sakinleştirmek için çok uğraştığı söylenir.”
23 Aralık 1930 tarihinde Alay Başhekimi Yüzbaşı H. Suat, Menemen Hükümet Tabibi 43. Alay Doktoru Necati Bey’in düzenlediği ölüm raporunda şunlar yazıyor: “Kubilay Efendi, çıkan arbedede asilerden herhangi birisi tarafından vurulmuştur. Sağ koltuk altından vurulan Kubilay Efendi 30 metre ilerisindeki camiye kaçmıştır. Orada başı boynundan ayrılmıştır.”