" IURânin zarureti ve İslam Korkusunun Yersizliği"
Hollandaâda Siyasiler ve Bilim Adamları " IURânin zarureti ve İslam Korkusunun Yersizliği" hususunda görüş birliği ettiler. · Prof. Dr. A. Akgündüz: " İslam insanlığı bir aile olarak görür. Bizleri ortak kılan noktalar, yalnızca Allaha kul olmamız ve hepimizin Ademin çocukları olmasıdır." · Prof. Dr. Zijderveld : " Dindar olmak, radikal olmakla veya köktendinci olmakla aynı kefeye konulamaz. IUR tek bir millete veya tek görüşe değil, bütün insanlığa hizmet etmektedir" · Eski Başbakan ve Devlet Bakanı Ruud Lubbers : " Bizler bu ülkede beraber yaşamak istiyoruz. O halde toplumu oluşturan tüm yapıların birbirine karışıp, topluma beraberce katkı yapmasını sağlamalıyız. Farklı kültürlerden gelen insanların ve bu kurumun başarılı olmamaları için herhangi bir engel göremiyorum. Hollandaâda İslam korkusuna yer olmamalıdır" · Dr. Madeleine van Toorenburg (CDA Milletvekili) : " Kendinizle gurur duyun, iftihar edin ve kendi dininizden ve değerlerinizden taviz vermeyin. Ancak bunu yaparak çok kültürlü toplumumuza bir katkıda bulunabilirsiniz." Rotterdam İslam Ãniversitesi, X. Akademik Açılışını geçtiğimiz Pazartesi gerçekleştirdi. Ãok sayıda kurum temsilcilerinin, beş büyükelçinin, Müslüman ve gayr-ı Müslimlerin katıldığı açılışta, Rektör Ahmed Akgündüz, Erasmus Ãniversitesi Ãğretim Ãyelerinden Sosyolog Prof A. Zijderveld, Eski Başbakan ve Devlet Bakanı Ruud Lubbers ve Hollanda Parlamentosu Manevi Eğitim Komisyonu Başkanı Dr. M. Van Toorenburg birer konuşma yaptılar. İlk konuşmayı Prof. Akgündüz yaptı ve konuşmasında IURânin tanınma prosedürünün 30 Ekim 2007 tarihinde tamamlanacağını ve neticeden ümitli olduklarını belirtti. âTahrip çok kolay ama tamir ise çok zordur. Ãünkü kötü ruhlar ve onların avaneleri çok büyük tahribatları çok kolay yapabilirler ve çoğu mahlukatâın hakkına tecavüz edebilirler ve adi bir hareketle büyük bir zarara sebep olabilirler. Ãrneğin küçük bir hareket veya küçük bir ihmal bir gemideki bütün çalışmaları ve sarf edilen emekleri zayi edebilir. Yüz insan bir binayı yüz günde inşa ederken bir çocuk veya bir deli bir dakikada mahvedebilir. Bizim yapıcı olmamız gerek, yıkıcı değil. Ikincisi, her şeyin iyi yönüne bakmalıyız ve kötü tarafını bir kenara bırakmalıyız. Yoksa dünya gemisi seyahatine devam edemez. Bu iki gerçeği özetledikten sonra ehemmiyetli bir kaç hususa değinmek istiyorum: öncelikle siyasi, sosyal ve dini sorunlara çok olumsuz yaklaşımlar sergileniyor dünyada ve bu devlette. Maalesef, bazı sivrisinekler yani ekstremist ve radikaller, her toplumdan, Müslüman veya gayr-i Müslim, hakaretler, medeniyet savaşı delalları, İslam korkusu, cehalet, yanlış anlaşılma, yanlış iletişim ve önyargılar gibi, bizim yüzlerimizi bugünlerde ısırıyorlar. Bu sivrisinekleri silah ve tüfeklerle yok edemeyiz. Ãok dikkatli olup, sivrisinekleri üreten mahzeni kurutmalıyız. Ben Başbakan Balkenendeâye katılıyorum: kültürel çeşitlilik içinde bütün fikirlere ve dinlere saygı göstermeli ama ekstremizm ve radikalizme karşı ise mücadele etmeliyiz. Bunun için ise tek bir yol var oda eğitim, karşılıklı anlayış, ortak değerlere sahip olmak ve farklılıklara ise saygı göstermek. Aslında açıkça ifade etmek zaruri ki, bütün Avrupa hükümetlerinin din ve ırk ayrımı yaparak insanlara baskı kuran ve zulmeden bütün etkinlikleri ve beyanları lanetlemelidirler. Hoşgörü, karşılıklı anlayış ve diyalog İnsan toplumunun temel değerlerindendir ve bizim siyasetimizin temeli olmalıdırlar. Biz bütün insanları Kuran- ı Kerimin evrensel prensibini kabul etmeye davet ediyoruz ki buyuruyor: â108. Onların Allah'tan başka yalvardıkları ilâhlarına sövmeyin ki, onlar da bilgisizce hadlerini aşıp Allah'a sövmesinler.â(Enam). Daha sonra söz alan Sosyolog Prof. Zıjderveld ise, gerçekten Avrupaâda İslamın geleceği ile alakalı sosyolojik ve felsefi tesbitler yaptı; âHollanda bugünlerde biraz karışık bir gürünüm sergiliyor. Ãzellikle medyada herkes birbirine sert bir dille verip veriştiriyor, bu olaylarda özellikle bir meclis üyesi geçtiğimiz hafta bir bakana âsen zırdelisinâ hakareti ile başı çekti. Meclis başkanı kendisini uyarınca yine hakaretini tekrar etti. İslamiyet ve Kuran hakkında insanların ne kadar az bilgiye sahip olduklarını görmek insanı hayal kırıklığına uğratıyor, insanlar çok kolay genelleme yapabiliyor. Bilinmeyen sevilmez ve burada İslam korkusunun önemli bir sebebi yatmakta, hatta İslamdan nefretin sebebi, maalesef günümüzde yaşamakta olduğumuz gibi ve bazı siyasilerinde körüklediği â kitle kaybına uğrama korkusu sebeplerin en sonuncusu olmasa gerek. Demokratik, çüğulcu ve çok kültürlü â toplumda farkların aşırı olmaması önemli, Cohen (Amsterdam belediye başkanı)âin dediği gibi : âkitle beraber tutulmalıâ. Bunun gerçekleşmesi için akademik formasyona sahip ve katılımcı gençlere görev düşüyor. Rotterdam Islam Ãniversitesinde formasyon alan gençler burada rol sahibi olmalı. Bunun içindir ki bu kurumun tek-uyruklu olmaması çok önemli ve tek yönlü de değil. Sadece modern, batı toplumuna yönelik, özellikle köprüler kuran bir kurum olmak istiyor â Müslümanlar arasındaki çeşitli etnik ve teolojik gruplar arasında köprü olacağı gibi özellikle diğer tek ilahlı dinlere de köprüler kurmak istiyor (Yahudilik ve Hıristiyanlık) ve tabii ki: Hollanda toplumuna köprüler kurmak istiyor. İnançlı olmak, tam iman sahibi olmak aşırı veya fundamentalist olmakla eş anlamlı değildir. Bunun ispatını isterseniz başbakanımız Balkenendeâye bakın, o inançlı bir Hıristiyan ama kesinlikle ekstrem veya fundamentalist degil. Peki bunun inançlı Müslümanlar içinde böyle olabileceğini kabul etmek niye bu kadar zor? Rotterdam İslam üniversitesinin rektörü Prof. Akgündüz de bunun canlı ve mükemmel örneği.â Daha sonra kürsüye gelen Eski Başbakan ve Devlet Bakanı Ruud Lubbers ise çok önemli noktalara değindi ve Müslümanların Hollandaâya uyumlarının ve İslam korkusunun kalkmasının Hollanda için III. Kurtuluş Savaşı olacağını belirtti. âBen, biraz da yaşlı olduğumdan ikinci kurtuluş olan Soğuk Savaşâın bitmesini iyi hatırlıyorum: Orta ve Doğu Avrupaâda kalabalık gruplar sevinç çığlıkları atıyorlardı, çünkü komünizm çökmüştü⦠Hürriyet!!! Evet, bu ikinci kurtuluş idi. Benim dikkatimi çeken Hollandaâda insanların birbirlerine bakmadıkları yani yerli ve yabancıların birbirleri ile muhatap olmak istemedikleri. Buda beni ve benim akranlarımı üzüyor: Nasıl devam edecek bu? Bu devlet nereye gidiyor? İnsanlar bayağı gergin, bundan dolayı ağır konuşmalar yapılıyor. Bence biz şimdi üçüncü kurtuluşumuzu gerçekleştirmek için çalışmamız gerek. Burada bizi kurtaracak olan birleşmiş ordular değil. Bunu kendimiz yapmalıyız. Buda kendimizi korkulardan kurtarmak olacak. Adeta felçli gibiyiz, sanki beraber yaşamak ve çalışmak imkânsızmış gibi. Evet, üçüncü kurtuluş. Bunu başarabilmek sadece ve sadece korkunun ötesine geçmekle ancak olabilir. Bu nedenle ben bu kitabı kaleme aldım ve adını âKorkunun Ãtesiâ koydum. â¦.. Müsaadenizle kendimden misal vereyim, bana soruyorlar: âsiyasette bu kadar başarıyı nasıl elde ettin?â Ãok mu zeki idin? diyorlar. Bence bunda benim yabancı olmamın etkisi var: benim annem Almanyaâda doğmuş ve hatta bir gemide. Kanun kitaplarını karıştırırsanız gemicilerin bir yere ait olmayan halk olarak nitelendiğini görürsünüz. Yani ben bir Katolik gemici çocuğu olarak Hollandaâda, Zijderveld gibi Protestan ailelerin hakim olduğu, büyüdüm ve annem ve babamdan çok çalışmam gerektiğini öğrendim. Biz kendimizi ispatlamak zorunda idik ve bunu yapmanın tek yolu sivrilmekten geçiyordu, isyan etmeden, çalışarak, didinerek. Sözde geri kalmış bir pozisyonda elleri sıvayarak âbu işi başaracağızâ demek insana moral depoluyor. Ondan sonra ise katılımı gerçekleştirmelisiniz. Siz bunu yapınca biz de size yardımcı olup korkunun ötesine geçeceğiz.â Son konuşmayı Hollandaânın ileri gelen siyasetçilerinden Hollanda Parlamentosu Manevi Eğitim Komisyonu Başkanı Dr. M. Van Toorenburg yaptı: âÃnce size, bana bu imkânı tanıdığınız için, teşekkür etmek istiyorum. Aslında bugün bayram günü olduğu için sizi tebrikte etmem gerek, onuncu kuruluş yılınızı idrak ediyorsunuz. Burada önemli bir çığır açtınız. Bu üniversitenin entegrasyon tartışmalarındaki rolünden bahsetmek istiyordum, aslında enteresan ama bunu düşünürken anladım ki bu kurumun varlığı zaten entegrasyonun bir çeşidi. Bu konuda benimle hemfikir olmayanlar var tabii ki, onlara kalırsa bu gibi kurumlar, İslami okullar ve hatta camiiler bile kapanmalıdır; çünkü bunlar entegre olmayışın bir örneği, onlarca. Ama biz toplumumuzdaki, bu üniversitenin de bir parçası olduğu toplumuzdaki temel değerlere bakarsak, toplumumuzun en ehemmiyetli değerlerinden biri ile karşılaşıyoruz: o da din hürriyeti ki, ana bir temel. Bizim temel değerlerimiz bu toplumun simgesi haline gelmiş ve bu çerçevede bu üniversiteye dikkatle, adeta röntgenle, bakarsak görüyoruz ki simge aynı. Toplumumuzun olmazsa olmaz değerlerini burada apaçık görüyoruz, buda âdem ve damaraâ kadar entegre olmak demektir. Bu hali muhafaza edin ve bununla gurur duyun, kimsenin de bu hali bozmasına hiç bir zaman fırsat vermeyin. İzninizle imam ve manevi rehberlik üzerinde durmak istiyorum. Her iki görevli, soğuk bir terim ama bunlar eğer Hollandaâda, Rotterdam Islam Ãniversitesinde eğitimlerini alırlarsa Hollanda toplumunu anlayan insanlar olacaklar, kendileri onun bir parçası olacaklar. Kısaca izninizle talebelere de bir şeyler söylemek istiyorum. Kendimde bir üniversitede çalışmış olduğumdan burada bulunmak bana heyecan veriyor, onun için talebelere de bir şeyler söylemeden edemeyeceğim. Geçtiğimiz hafta Perşembe günü Wilders ile tartışma şerefine erdim. Beni görenler tartışmadan evvel sağa sola gezindiğimi görmüşler ve bana neden bunu yaptığımı sordular. Bende onlara bunu sakinleşmek için yapıyorum dedim. Ãünkü o adam beni o kadar sinir ediyor ki, saygısızca herkesi bir köşeye sıkıştırıyor. Ben bu daveti siz talebeler, doçentler ve araştırmacılara yapmak istiyorum: âNe olur üzülmeyin, başınızı eğmeyin, bu dem dimdik ayakta durma demidir, kuvvetli olun ve sizin gibi kuvvetli olmayan, yolunu kaybetmiş gençlere yardımcı olun; çünkü onlar sizde var olan entellektüel kapasiteye sahip değiller. Siz omuzlarınızı dik tutarak dindar olabilmenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu gösterebilirsiniz, her seferinde size ilham veren kaynaklardan hareketle insanlara kucak açabilirsiniz ve bunu da yapın, rehber olun. Bu çok ama çok ehemmiyetli ve değerlidir. Perşembe günü tartışmamı çocuksu bir şiir ile bitirdim, bildiginiz gibi çocuksu şiirler daha net oluyor. Bu şiirde: âKüçük farelerin büyük istekleri olur, bisküvilere ezilmiş insancıklar isterlerâ (Hollandaâda bisküviye serpilmiş şekerlere farecikler denir, doğumdan sonra bunlar ikram edilir) der. Burada verilmek istenen mesaj şudur, biz küçük bir gruba karşı savaştığımızda büyük grupları hedef almamalıyız, öyle yaparsak bütün temel değerlerimizi kendimiz mahvetmiş oluruz ve insanları ezmiş oluruz.â Daha sonra da Türk ve Fas mutfağından sunulan bir güzel resepsiyonla açılış tamamlanmış oldu. www.belcikahaber.be