~Belçika Müslüman ve Yahudi Toplumlarının "˜Helal Kesim İbadetleri'ni engellemeye yönelik siyasi kararlar gündemini korurken, farkında olmadan "˜Belçika Toplumu'nun barış ve dostluk ortamı adeta sabote edilmekte.
~Belçika Müslüman ve Yahudi Toplumlarının ‘Helal Kesim İbadetleri’ni engellemeye yönelik siyasi kararlar gündemini korurken, farkında olmadan ‘Belçika Toplumu’nun barış ve dostluk ortamı adeta sabote edilmekte.
Vicdani ve inançsal olan ibadetleri dizayn etme ve yönlendirme amaçlı siyasi kararlar, ilahiyat ve medeniyet bilimine yönelik haksız müdahalelerdir.
Avrupa’da inançsal, düşünsel, kültürel ve sosyal farklılıklar , Avrupa’yı Avrupa yapan değerlerdir. Siyasi oy kaygısıyla, bu değerleri siyasal zeminde potansiyele dönüştürme çabaları öncelikle kendi değerleriyle çelişmeye yönelik art niyetli ve bilimsel altyapıdan yoksun davranışlardır.
Siyasilerin bazı inançsal kararları için ehli ve liyakat sahibi ilim ve bilim adamlarının çözmesi gereken sorunları, muhatapları zemin olan bilim salonlarında değil de, parlamento salonlarında kulislerle çözmeye çalışmalarının doğru değildir. Parlamentolar bilimin alanına müdahale edemez. Ancak, bilimin kararlarına saygı duymalıdırlar. Avrupa etik kuralları bunu gerektirir. Siyasetin görevi inançları dizayn etmek değil, inançlara saygı duymalıdır.
Belçika Hükümeti’nin 1974 yılında İslam’ı resmi din olarak kabul etmesi takdire şayandır. İslam değerleriyle ve ibadet şekilleriyle, kabul edilmişken, şimdi İslami ibadetlere haksız bir şekilde müdahale etme anlayışı, Avrupa’nın hoşgörü değerleriyle çelişmekte.
Toplumsal barış ortamına bir katkı sağlamayacak olan bu tür kararlar ortak konsensuslarla sağlanmalı. Siyasilerin ibadetler üzerine kurguladıkları baskıcı anlayışlar, toplumun huzurunu kaçırmakta.
Belçika’da barış ortamının teminatı olan Müslümanları ve Yahudi toplumlarının ibadetlerine yönelik bu tür kararların sonuçları huzursuzluklara neden olabilir. Siyasilerin görevi sosyal barışı korumak, halkın sosyal sorunlarına çözümler üretmektir.
Siyasilerin toplumların yumuşak karınlarına dokunmak gibi bir sorumlulukları yoktur. Siyasileri seçenler kendi refah ve sosyal imkanlarını düzenlesinler diye seçmekteler. Vicdani ve inançsal ibadetler kişilerin özgür düşünceleridir.
Dünya ve Avrupa ülkelerinde yüzbinlerce hayvan spor adına mızraklanırken, avcılık adına vahşice katledilirken sesi çıkmayan siyasilerin Müslüman ve Yahudi toplumlarının helal kesim kurallarına haksız müdahaleleri asla kabul edilemez. Kurban ibadetiyle kesilen Helal etler, dünyanın bir çok fakir ülkesinde milyonlarca insanlara ulaştırılmakta ve onların da et yeme imkanları oluşmakta.
Müslümanların oylarını alıp, inançlarına saygı göstermeyen siyasilerin milyonlarca seçmeni rencide edici kararları asla kabul edilemez. İbadetlere müdahale etme kararlarını seçmenler bir kenara not düşmekte. Özellikle Seçilmiş Müslüman Siyasilerin bu kararlar karşısındaki davranışları bir köşeye not olarak düşülmekte.
Şark kurnazlığının ötesinde Garp kurnazlığıyla alınması ve çıkması muhtemel olan bu tür kararları veren siyasilerin şu aralar Müslümanların gözlerinden ırak olması unutulmamaktadır.
Güzel bir söz vardır bugünün yarını da var. Müslümanların inançlarından kaynaklanan ibadet haklarına müdahale edenlerle sandıkta demokratik tavırlarıyla karşılaşabileceklerini hatırlatırız.
Hani güzel bir örnek var, 'Devekuşu başını kuma sokmuş, kimse beni görmüyor’ demiş.
Bilinmeli ki herkes herkesi çok iyi görüyor, kimin çalıştığını kimin başını kuma soktuğunu basiretli halkımız farkında. Bizler Şark kurnazlığını tecrübe etmişiz, Garp kurnazlığını da çok iyi biliyoruz.
Gün ola harman ola….