*8 Mart: Eşitlik ve Özgürlük Ezgisi* / Seid Delir

Bin yılların sessizliğinden, gölgeler arasından kadın tarih perdesinin arkasından ortaya çıktı. Ne zarafetin bir sembolü olarak ne de sürekli bakım ve hizmet eden bir figür olarak… O, kendi varlığını kendisi tanımlayan bir insan olarak sahneye çıktı. 8 Mart, kadınların toplumun onlardan bekledikleri için değil, kendi kazandıkları için ayakta durduğu gündür. Bu gün, sadece bir anma ya da takvimde işaretlenmiş bir tarih değil; hala devam eden bir mücadelenin yankısıdır.

Bin yılların sessizliğinden, gölgeler arasından kadın tarih perdesinin arkasından ortaya çıktı. Ne zarafetin bir sembolü olarak ne de sürekli bakım ve hizmet eden bir figür olarak… O, kendi varlığını kendisi tanımlayan bir insan olarak sahneye çıktı. 8 Mart, kadınların toplumun onlardan bekledikleri için değil, kendi kazandıkları için ayakta durduğu gündür. Bu gün, sadece bir anma ya da takvimde işaretlenmiş bir tarih değil; hala devam eden bir mücadelenin yankısıdır.
Eğer bugün bir kadın bir kafede kitap okuyabiliyorsa, başkasının onayına ihtiyaç duymadan düşüncelerini dile getirebiliyorsa, fabrikada çalışabiliyor, üniversitede ders verebiliyor, bir kurumda yönetici olabiliyorsa, bu tarih tarafından ona bahşedilmiş bir lütuf değildir. Bu, binlerce kadının döktüğü alın teri, çektiği acılar ve gösterdiği direnişin sonucudur.
Ancak hala dünyanın birçok yerinde kadın, basit bir toplumsal rolü kabul ettirebilmek için binlerce kez yetkinliğini kanıtlamak zorundadır. Aynı anda hem şefkatli hem kararlı, hem zeki hem mütevazı, hem bağımsız hem de toplum tarafından kabul gören biri olmalıdır. Geri çekilmesini isteyen bakışların arasında ileriye gidecek yolu bulmalıdır. En temel insan haklarını kabul ettirebilmek için defalarca mücadele etmek zorundadır.

Ama 8 Mart sadece bir tarih değildir. Bu gün bize hatırlatır ki, kadının özgürlüğü bir lütuf ya da verilmiş bir ayrıcalık değildir. Bu, yüzyıllardır inkâr edilen ve bugün bile dünyanın birçok yerinde sorgulanan bir haktır. Kadının özgürlüğü lüks ya da geleneksel rollerin inkârı değil, seçim hakkına sahip olmaktır. Öyle bir seçim ki, orada toplum bir yargıç rolü üstlenmez, aksine insanın potansiyelini gerçekleştirmesi için bir zemin hazırlar.

Özgürlük: Toplumun Kurtuluşu
8 Mart, erkeklerin de kadınlarla omuz omuza durması gereken bir gündür. Bu, ne bir merhamet göstergesidir ne de bir bağış. Bu, derin bir gerçeğin kavranmasıdır: kadının özgürlüğü, erkeğin de özgürlüğüdür. Erkekler de köhneleşmiş ve katı toplumsal rollerin esaretinden kurtulma hakkına sahiptir. Toplum, kadınları nasıl dışlıyorsa, erkekleri de görünmez zincirlerle kısıtlamaktadır. Eğer kadınlar ev hapsinden kurtulabiliyorsa, erkekler de onlara zorla yüklenen sorumlulukların esaretinden özgürleşebilir. Eğer bir kadın yönetici olabiliyorsa, bir erkek de otoritenin yalnızca sert bir ses tonundan ibaret olmadığını anlayabilir. Eğer kadınlar erkeklerle eşit bir şekilde durabiliyorsa, erkekler de gücün tahakkümde değil, dayanışmada olduğunu fark edebilir.
Buradan açıkça görülüyor ki, eşitlik kadın ile erkeğin mücadelesi değil, geçmişin katı gelenekleri ile canlı bir geleceğin savaşıdır. Öyle bir gelecek ki, ne erkek geleneksel erkek rolünü oynamak zorunda kalır ne de kadın açıkça sahip olduğu yeteneklerini defalarca kanıtlamak mecburiyetinde olur.
Hala dünyanın birçok yerinde kadının sesi susturuluyor. 8 Mart, vicdanlarımızı uyandırmak için bir çağrıdır. Hala kız çocukları doğduğunda, onların kaderi sadece cinsiyetleriyle belirleniyor. Hala kadınlar en temel insan haklarını – eğitimden kıyafet seçimine kadar – kazanabilmek için kültürel ve yasal engellerle karşılaşıyor. Hala kadınlar iş dünyasında, siyasette, sanatta ve bilimde erkeklerle aynı seviyeye ulaşabilmek için kat kat fazla çalışmak zorunda kalıyor.
Zaferlerin Kutlaması
Ancak 8 Mart yalnızca acı ve mücadeleyi hatırlamak değil, aynı zamanda kazanılan zaferleri kutlamaktır. Bugün bilim insanı, yazar, sanatçı, yönetici, mühendis, sporcu ya da siyasetçi olarak tanınan her kadın, değişimin mümkün olduğunun kanıtıdır. Bugün kadınlarla birlikte adalet ve eşitlik için mücadele eden her erkek, büyük bir hakikati kavradığını gösteriyor: özgürlük sadece bireysel değil, toplumsal bir olgudur.
Öyle bir dünya ki, kadınlar ve erkekler omuz omuza inşa eder ve üretir, bu dünya daha insancıl ve daha yüce olacaktır. Öyle bir dünya ki, kimse cinsiyetine göre bir rolü kabul etmek zorunda kalmaz, aksine yeteneklerine, arzularına ve becerilerine göre seçim yapar.
8 Mart sadece bir gün değildir; bu bir yolun sembolüdür. Zor olsa da aydınlık ve kaçınılmaz bir yol. Öyle bir dünya ki, kadın artık bir "öteki" değil, yaşayan, düşünen, üreten, seçen ve parlayan bir insandır – insan olmanın ona verdiği hakkıyla.
8 Mart bize diyor ki, dünyaya eski gözlerle bakmayalım, onu yeni bir bakışla görelim. Bugün bize hatırlatıyor ki, eşitlik soyut bir kavram değil; günlük bir eylem, bireysel bir karar ve kolektif bir mücadeledir.
Seid Delir
Cumartesi, 08 Mart 2025