ÜÇÜNCÜ GÖZDEN KADIN / Betül ŞAHİNTEKİN

Kadınların sosyal konumu, insanlık tarihinin başından günümüze kadar farklı evrelerden geçmiştir. Tarihin bilinen ilk çağlarında, güç merkezli konumlandırmalar kadına, zayıf kas yapısı ve naif yaratılışı üzerinden rol biçmiştir. İnsanların hayatta kalmalarını sağlayacak avcılık ve toplayıcılık gibi güç isteyen işler erkekler tarafından yapılırken, neslin devamlılığını sağlama ve bir başka güç unsuru olan aile olgusunu oluşturma görevini kadınlar üstlenmiştir.

~~Kadınların sosyal konumu, insanlık tarihinin başından günümüze kadar farklı evrelerden geçmiştir. Tarihin bilinen ilk çağlarında, güç merkezli konumlandırmalar kadına, zayıf kas yapısı ve naif yaratılışı üzerinden rol biçmiştir. İnsanların hayatta kalmalarını sağlayacak avcılık ve toplayıcılık gibi güç isteyen işler erkekler tarafından yapılırken, neslin devamlılığını sağlama ve bir başka güç unsuru olan aile olgusunu oluşturma görevini kadınlar üstlenmiştir.

Günümüze doğru gelirken, devlet ve imparatorluk yönetimleri başta olmak üzere, karmaşık ve kaotik durumları idare etme, savaş yönetimi, çıkılması gereken uzun deniz yolculukları, cesaret ve ağır sorumlulukları üstlenmeyi gerekli kılan eserler ve icatlar, erkekler tarafından ortaya konmaya devam etmiştir. Kadınların hormonal yapısı, sahip olduğu rahim kaynaklı annelik içgüdüsü, kendinden bir parça vererek oluşturduğu aileyi koruyup gözetme kaygısı ve sorumlulukları, onları erkeklerden farklı bir statüye yerleştirmiştir.

 Duyguları ve hisleri kimi zaman akıl ve mantığın önüne geçebilen kadın, erkeğin yapabileceği birçok şeyi, fiziki ve ruhsal yapı itibariyle, belli bir noktaya kadar ve belli bir süre yapabilmektedir. Elbette, bazen zaaf gibi görünse de yine kadının sahip olduğu bu farklılıklar, bazı durumlarda onları erkeklerden daha dayanıklı, daha dik ve cesur bir varlık haline getirebilmektedir. Ancak bu olağanüstü durumlar, hayatın olağan akışında sıklıkla yaşanmamaktadır.

Kadın, maddi olarak ulaştığı en yüksek ve doygun mertebeden sonra bile evine, yuvasına, kendi iç dünyasına dönme arzusu yaşar. Nereye ulaşırsa ulaşsın, bir gün ruhuna geri dönmek ister. Bu, hiçbir zaman onun yenildiği ya da vazgeçtiği manasına gelmez. Aksine bu durum, onun ruhunun en güçlü, verimli ve üretken olduğu, yaradılışıyla en uyumlu olduğu bedene dönmesi, ruhunun tahtına oturmasından başka bir şey değildir.

Özellikle günümüz modern toplumlarında, kadının çalışma hayatına dahil edilmesiyle başlayan süreç, çoğu kez kadının sömürülmesi ve üretkenliğinin yok edilmesiyle sonuçlanmıştır. Kadını efendisi olduğu, özgürlüğünü her manada sonuna kadar yaşayabildiği evlerinden çıkaran bu aktörler, kadını korumasızca para kazanma savaşının tam ortasına bırakmıştır. Sanayileşme ve seri üretime geçilmesiyle fabrikalarda köleleştirilen kadınlar, bunun en acı örnekleridir. Çalışma özgürlüğü bir zaman sonra çalışma mecburiyetine dönüşmüş ve kadının zarif, naif ruhu fabrikalara hapsedilmiştir. Ondan daima güçlü ve hiç yorulmayan bir işçi, aynı zamanda bir kadın ve bir anne olması beklenmiştir.  Bu noktada,  kadının çalışma hayatına yönelik reformların hala devam ediyor olması bile, yüzyıllardır var olan problemlerin henüz çözülemediğini kanıtlamaktadır.

Sonuç olarak; çalışma hayatının ağır koşulları altında ezilen kadın, hem özgürce sosyalleşmeden alıkonmuş hem de aileyi var eden, toparlayan, devamlılığını sağlayan eşsiz özelliklerinden uzaklaştırılmıştır. Kadın bir yandan sosyal statüsüne göre değer veriliyormuş gibi yapılıp evlerinden uzaklaştırılmış, diğer yandan evde kendisinden beklenenler eksik olunca aşağılanıp aldatılmaya, terkedilmeye hatta bazen yok edilmeye mahkûm bırakılmıştır. Tam da bu noktada sorgulanması gereken, kadını uzun vadede neyin mutlu edeceği ve kendisini gerçekleştirecek olan şeyin ne olduğudur. Bunun ipuçları da hiç şüphesiz, şartlar değişse de, kadının günümüze kadar değişmeyen fiziki ve ruhsal özellikleri ve farklılıklarının doğru biçimde anlaşılmasında ve reformların bu doğrultuda yapılmasında saklıdır. Sonradan oluşturulmuş, içi tam anlamıyla doldurulmamış, geçici sloganlar ve terimlerde değiL.