Yazar Kemal Ateş'le geçen yaz Ankara'da Mülkiyeliler lokalinde buluştuk, kahvemizi içip uzun uzun sohbet etttik. Onunla, doksanlı yılların başında Remzi İnanç'ın Zafer Çarşısındaki Toplum Kitabevi'nde tanışmıştım. Kendisi Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde okutmanlık yapmış, çok sayıda kitap yayımlamış, ödüller almıştı. Onun Öğretemediğimiz Türkçe ve Kendi Diliyle Kavrulmak adlı kitaplarını severek okumuştum. Görüşmemizin sonunda bana İmge Kitabevi'nden çıkan Veresiye Defteri romanını imzalayıp hediye etti.
~~Yazar Kemal Ateş’le geçen yaz Ankara’da Mülkiyeliler lokalinde buluştuk, kahvemizi içip uzun uzun sohbet etttik. Onunla, doksanlı yılların başında Remzi İnanç’ın Zafer Çarşısındaki Toplum Kitabevi’nde tanışmıştım. Kendisi Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde okutmanlık yapmış, çok sayıda kitap yayımlamış, ödüller almıştı. Onun Öğretemediğimiz Türkçe ve Kendi Diliyle Kavrulmak adlı kitaplarını severek okumuştum. Görüşmemizin sonunda bana İmge Kitabevi’nden çıkan Veresiye Defteri romanını imzalayıp hediye etti.
Çocukluğumda, bizim de bakkalların veresiye defterinde adımız yazılıydı. Almanya’da veresiye yoktu; alışverişte bir sent bile eksik verseniz satın alamazdınız. Almanya’ya geldikten sonra bizimkilerin veresiye borçlarını ödemek bana düşerdi. Belki bunları anımsamamak için Kemal Ateş’in Veresiye Defteri’ni okumakta gecikmiştim; ayrıca özyaşamımı yazmak epey vaktimi almıştı. Bu koronavirüs günlerinde Veresiye Defteri’ni elime aldım; kitabın ilk bölümünü okuduktan sonra elden bırakamadım. Bir mahalle bakkalı olan Cevat’ın veresiye defterinde yer alan, borçlanan ve borçlandırılan insanların sefaletini anlatan bu kitabı merak ve heyecanla okudum. Bize bu güzel kitabı yazan Dr. Kemal Ateş hocamı yürekten kutluyorum.
“Yurdun efendisiË® olamadığı için köyden kente göçen, Ankara’nın tepe ve yamaçlarındaki boş hazine arazilerine gecekondusunu kuran; belediye yıktıkça inatla yenisini yaparak kentte tutunmaya çalışan, bakkal Cevatʼın veresiye defterinde yer alan karakterler öylesine canlı, öylesine gerçek… Onların, her gün didiştiğimiz kardeşlerimizden, akrabalarımızdan, komşularımızdan, kuyumuzu kazmak için fırsat kollayan sözde arkadaşlardan hiçbir farkı yok...
Romanın baş kahramanları Cevat ile karısı Fadime bir gecekondu yapmakla başlarlar işe. Ardından bakkal dükkânı açarlar. Kendilerine, bulundukları arsayı iki kez satan Kara Osman’la bir süre kıyasıya mücadele ederler. Kara Osman pes eder ve mahalleliye, “Başınıza öyle bir bela sarıyorum ki… Siz beni daha çok arayacaksınızË® diyerek eşyasını yükleyip gider. Onun evine kahveci Hulusi yerleşir, yapmadığını bırakmaz; Kara Osman’ı bile mumla ararlar.
Fadime Hanım eve hükmeden biridir; evi, bakkalı o çekip çevirmektedir. 17 yaşındaki oğulları Şevket’i, bir köy kızı olan Sıdıka ile evlendirirler Şevket ikide bir karısını döver. Fadime ise gelinini tepe tepe kullanır; ona ayaklarını bile yıkatırlar. Şevket’in gözü dışardadır, Hulusi’nin kiracısı Resmiye ile ilişkiye girer, Şevket, baskından son anda yalınayak kaçarak kurtulmuş, mahallenin diline düşmüştür. Şevket ile Sıdıka bir süre köyde kalırlar. Fadime, yavaş yavaş Sıdıka’nın kıymetini anlamaya başlar.
Nihat, üniversitede okuduğu için mahallenin gurur kaynağıdır. Henüz bekâr ve 19 yaşında iken kendinden on yaş büyük olan mahallenin güzel ve dul kadını Şevkiye ile bakkalda gözgöze gelir. Ellerinde kese kağıdı ile depoda patates arama bahanesiyle yakınlaşırlar, arkadaş evlerinde buluşup sevişirler.
Nihat öğretmen olduktan sonra bir savcı kızı olan şehirli Asuman ile evlenir. Bu iki öğretmen gecekondu mahallesinden uzakta bir apartmanda yaşamaya başlarlar. Karı koca kültür farklılıkları ve tutumsuzluk yüzünden ara sıra çatışırlar; onların da veresiye defterinde adları vardır. Fadime Hanım “şeherliË® gelini Asuman’ı beğenmez; ondan bir fayda görmemektedir. Kardeşi Şevket’le gerginlikler yaşayan Nihat, sarı ve kalın veresiye defterinden karakterler seçmekte, bir oyun yazmak için notlar tutmaktadır.
Mahalle bakkalı Cevat ile kahveci Hulusi’nin çekişmeleri, birbirlerine karşı kurduğu tuzaklar, sinsilikler, genç bir avukat olan Turgut’un veresiye defterindeki insanları bakkalın sömürüsünden kurtarmak için umutla başlattıkları kooperatif macerası; bu amaçla yola çıkan insanların yenilgi karşısındaki tutumları, birbirine düşmeleri; kitaplarda yazmayan hayatın çıplak gerçekliği ile karşı karşıya gelişleri oldukça ilginçtir. Ak günler vaadiyle iktidara gelen Ecevit’in kooperatifleri, köy kentleri destekleme projesinin yarattığı umutlar yağ ve şeker kuyrukları ile bir anda tükeniverir. Yine de umutlarını yitirmezler; bir deneyim kazanmışlardır.
Cimri, ama yeri geldiğinde merhametli olan bakkal Cevat, önüne çıkan tüm zorlukları yener; açılan marketlere, süpermarketlere karşı da direnir, ama belediyenin yoksullara ekmek ve erzak dağıtmaya başlamasından sonra işleri tamamen bozulur. Dükkânını üstüne yaptığı oğlu Şevket de zor durumdadır. Veresiye defterinde adı olanların şimdi bankalara yüklü kart borçları vardır, bazılarının evine haciz bile gelir. Etrafta yana yakıla eski veresiye defterini arayanların sayısı hiç de az değildir.
Veresiye Defteri romanı ile Ankara’yı, gecekondularda yaşayan insanları bize tanıtan, dünyamıza ayna tutan Kemal Ateş hocamızı tekrar kutluyorum. Onun bu kitabını zevkle okuyacaksınız. Korona günlerinde başta Ankara olmak üzere birçok kentimizde yoksul insanların veresiye defterlerindeki borçlarını silen yardımsever yurttaşlarımıza selam olsun.