Mescid-i Aksa baskını ve Gazze saldırısı öncesinde, gerçekleşmesi çok zor olsa da Arap milletvekillerinin de katılımıyla hükümet kurulması bir ihtimal olarak masada yer almaktaydı. Ancak mevcut şartlarda bunun gerçekleşmesi imkânsız halde.
Mescid-i Aksa baskını ve Gazze saldırısı öncesinde, gerçekleşmesi çok zor olsa da Arap milletvekillerinin de katılımıyla hükümet kurulması bir ihtimal olarak masada yer almaktaydı. Ancak mevcut şartlarda bunun gerçekleşmesi imkânsız halde.
~Son haftalarda Kudüs’te yaşanan gelişmeler ve akabinde İsrail'in Gazze'ye düzenlediği hava saldırıları uluslararası gündemin başlıca maddesi haline geldi. Ramazan ayında Eski Şehir surlarındaki Şam Kapısı önüne konulan barikatlar nedeniyle yaşanan arbedeler ve Şeyh Cerrah mahallesinin boşaltılmaya çalışılmasına karşın mahalle sakinlerinin direnmesi, şehirdeki tansiyonu yükseltmişti. Gerginlik, radikal dinci Yahudi grupların 9 Mayıs’ta Harem-i Şerif’e baskın programıyla bir anda zirve noktasına ulaştı.
Gregoryen takvimine göre 9 Mayıs 2021 tarihi, İsrail’de kullanılmakta olan İbrani takvimine göre 27 İyar 5727 tarihine denk gelir. Bu zaman dilimi dindar Yahudiler için ayrıcalıklı yer tutar. Haziran 1967’de Kudüs’ün doğu yakasının İsrail güçleri tarafından işgaliyle sonuçlanan Altı Gün Savaşı 26 İyar’da başlamış, 28 İyar’da işgal tamamlanmıştı. Nitekim söz konusu tarih Yahudi dini takviminde M.Ö. 2. yüzyılda pagan Roma’ya karşı Yahudi ayaklanmasının zaferle sonuçlandığı ve Yehuda bölgesinde yayılan putperest uygulamalara son verildiği tarih olarak kabul edilir. Dolayısıyla, asırlar boyunca Yahudiler tarafından hakkın, yani Yahudiliğin batıl karşısında elde ettiği zaferin yıldönümü olarak kutlanan bu günler, Yahudiler için kutsal mekân olan Mabet Tepesi bölgesinin ele geçirilmesine de denk gelince, dini tarihe referansla 20. yüzyılda güncelleştirilerek fonksiyonel bir mahiyete kavuştu ve ulusal bayram olarak kabul edildi. Taşıdığı sembolik anlamına binaen, bu tarih fundamentalist Yahudi gruplar tarafından dini motivasyonu yükseltmek amacıyla desteklendi ve Kudüs Günü (Yom Yeruşalayim) törenleriyle kutlanmaya başladı.
~Seküler Siyonist liderler tarafından kurulması dolayısıyla dindarlar tarafından mesafeli yaklaşılan İsrail devleti, bundan sonraki süreçte dindarlar tarafından giderek benimsendi ve mevcut yönetim “Mesih geldiği zaman” kurulacak din devletinin ön adımı olarak yorumlanarak İsrail’de muhafazakârlık revaç buldu. Dindarlara tanınan imtiyazlar dolayısıyla özellikle Netanyahu döneminde zirve noktasını yaşayan bu süreç, Temmuz 2018’de devletin yapısının değişip İsrail’in bir Yahudi devleti olarak tanımlanmasının ardından ivme kaybetmeye başladı. İsrail’in sosyal yapısının gerçekleriyle tam olarak uyuşmamasına rağmen resmiyete zoraki dökülen bu değişiklik, ülkede patlak verecek siyasi krizlerin de habercisi oldu. Bu süreçte İsrail kamuoyunda Başbakan Binyamin Netanyahu ve ailesi hakkında birtakım ithamlar dile getirildiği gibi hükümetteki koalisyon ortaklarıyla da sıkıntılar yaşandı. Yaşanan krizlerle baş etmek için Netanyahu yönetimi yılın sonuna doğru erken seçim kararı aldı.
2019’da Nisan ve Eylül aylarındaki seçimlerin sonuçları hükümet kurmaya imkân vermedi. Farklı ve hatta çatışan ideolojik tutum ve dünya görüşüne sahip Yahudi tabanın liderleri bir araya gelip hükümet kuramadığı gibi aynı cenahta yer alan partilerin kazandığı koltuk sayısı hükümet kurmak için yeterli değildi. Ne var ki seçimlerde yüksek başarı sergilemiş ve koalisyona katılırlarsa hükümet kurulmasını sağlayacak sayıya sahip olan Arap milletvekillerine bu fırsat tanınmayınca Mart 2020’de İsrail üçüncü defa seçime gitmek zorunda kaldı. Bu defaki sonuçlar da öncekilerden pek farklı olmamasına rağmen, küresel salgın Kovid-19’un ülkede sebep olduğu olağanüstü şartların dayatmasıyla hükümet kuruldu. Zoraki kurulmuş bu hükümetin ömrü uzun olmayıp yıl sonuna doğru çöktü ve 2021 Mart’ta seçimler tekrarlandı. Bu, İsrail tarihinde son iki yılda tekrarlanan dördüncü seçim olmak itibariyle bir ilk teşkil ediyordu.
~Son seçimin sonuçları da öncekilerin devamı mahiyetindeydi. Fakat onlardan farklı olarak bu defa koalisyon görüşmelerinde Netanyahu karşıtlığı belirgin bir şekilde öne çıkmaktaydı. Yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma ithamlarıyla yargılanan Netanyahu’ya karşı büyüyen öfke, ülkeyi siyasi bir çıkmazın eşiğine getirmişti. Mahir ve tecrübeli bir politikacı olan Netanyahu parti içerisindeki rakiplerini saf dışı etmeyi ve Yahudi toplumun sağ ve merkez sağ kesimini temsil eden diğer partileri kendi safında birleştirmeyi başarsa da hükümet kurmak için yeterli sayıyı çok az farkla kaçırdı. Toplayabildiği milletvekili sayısı toplamda 52 idi ve yedi koltuk kazanmış Yamina (Sağa Doğru) partisi lideri Naftali Bennett da koalisyona katılacağının sinyalini verdiği için iki milletvekilini daha kendi yanına çektiği takdirde Netanyahu hükümet kurabilirdi. Likud’dan ayrılıp Yeni Ümit partisini kuran ve seçimlerde altı milletvekili kazanan Gideon Saar’a seslenen Netanyahu sağcı hükümet kurma vurgusuyla bu sayıyı tamamlamaya çalışsa da başarılı olamadı. Eksiği tamamlamak için Arap milletvekillerinden destek ihtimali dile getirilse de tahmin edildiği üzere onu destekleyen radikal dindar partilerin buna karşı çıkması üzerine bu ihtimal gerçekleşmedi ve hükümet kurma görevinin süresinin dolması üzerine 4 Mayıs’ta görevi iade etti. Ertesi gün Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin hükümet kurma görevini Yeş Atid (Gelecek Var) partisi lideri Yair Lapid’e devretti. Lapid’in safında olan sol, liberal ve milliyetçi partilerin kazandığı koltuk sayısı toplamda 45 olup hükümet kurmak için 16 milletvekiline daha ihtiyaç duyuluyor. Sağ kesimden Bennett ve Saar buraya katılırsa toplam sayı 58 olup yine üç milletvekili eksik kalıyor. Bu durumda gerekli sayı ya sağ kesimden ya da Arap partilerinden milletvekillerinin katılmasıyla tamamlanabilirdi. Ne var ki, İsrail’in çok öğeli toplum mozaiğinin beklenen bir neticesi olan bu tablonun mevcut şartlarda gerçekleşme ihtimali bulunmuyor.
Mescid-i Aksa baskını ve Gazze saldırısı öncesinde, gerçekleşmesi çok zor olsa da Arap milletvekillerinin de katılımıyla hükümet kurulması bir ihtimal olarak masada yer almaktaydı. Ancak mevcut şartlarda bunun gerçekleşmesi imkânsız hale gelmiş durumda. Çatışmalardan önce siyasi krizlerle uğraşan ve koltuğunu kaybetme noktasına gelen Netanyahu için en uygun olan, gündemi değiştirmek ve olası beşinci seçimlere hazırlık için Yahudi sağ kesimi kendi safında toparlamaktı. Tecrübeyle sabit olduğu üzere, bir iç karışıklık Yahudi toplumunda güvenlik reflekslerini öne çıkararak istikrar arayışını kuvvetlendirecek ve Netanyahu’ya karşı oluşan blokun zayıflamasını ve ülke gündemini aylardır meşgul eden yargı sürecinden dikkatleri dağıtmayı sağlayacaktı. Böylece, toplumsal şiddet Netanyahu’nun siyasi hayatını uzatmada faydalı bir enstrüman olacaktı.
~Böyle bir ortamda, Ramazan ayı itibariyle Şam Kapısı önüne yaşanan arbedeler ve Şeyh Cerrah mahallesindeki çatışmalardan kaynaklı gerginlikte, radikal dinci Yahudi grupların 9 Mayıs’ta Harem-i Şerif’e baskın programı bardağı taşıran son damla oldu. 1948’de İsrail kurulurken yurtlarını terk etmeyip aradaki sorunun çözümünü demokratik ve siyasi faaliyette arayan ve seçimlere girip Knesset’e milletvekili gönderen Araplar, Yahudilerin defalarca hükümet kuramamasını göze alıp koalisyonda kendilerine yer vermediklerini görünce barışçıl siyasi duruşlarının hiçe sayılarak dışlandıklarını ve siyasal çözüm yollarının kapandığını düşündüler. Bu psikolojik atmosferde Mescid-i Aksa baskınıyla kutsallarının çiğnendiğini gören Müslüman Arap kesimi en sert şekilde tepki gösterdi. Bu tepkiye Gazze’den Hamas’ın da müdahil olması ve yapılan saldırılara misilleme olarak civar şehirlere füze atmasıyla birlikte farklı şehirlerde Araplarla Yahudiler arasında sıcak çatışmalar meydana geldi ve olaylar bir anda büyüyüp kontrolden çıktı. Gazze’ye operasyon düzenleyen İsrail kuvvetlerinin sivil noktaları da hedef alarak büyük yıkımlara ve bir katliama sebep olması ve Gazzelilerin direniş azmini kırmak için orantısız şiddet uygulaması toplumsal kamplaşmayı yoğunlaştırdı ve bir arada yaşama olanağını baltaladı. Ülkenin tamamını kapsayan çatışmalar Araplarla Yahudiler arasında geçilmesi mümkün olmayan duvarlar oluşturdu. Gelinen noktada toplumsal karşılıklı ret nedeniyle siyasiler arasında diyalog kapıları kapandığı gibi her iki tarafın birbiriyle siyasi birlikteliğe yeşil ışık yakmayacağı, koalisyonda bir araya gelmeyeceği kesinleşmiş oldu.
~Mevcut durumda Netanyahu karşıtı blokun koalisyon kurma imkânının olmadığı, 2 Haziran’da hükümet kurma görevi sona erecek Lapid’in bu görevi icra edemeyeceği ve bir liderin koalisyon kurmakla görevlendirileceği seçimlerin birkaç ay içerisinde yenileneceği netleşti. Her iki şıkkın da Netanyahu’ya yaradığı gözden kaçmıyor. Olası beşinci seçimlerde kenetlenmiş sağ kesimin baskısıyla Gideon Saar’ın Netanyahu’ya karşı eli çok zayıf. Nitekim Bennett da aynı gerekçeyle Lapid’in kurmaya çalıştığı koalisyonda yer almayacağını deklare etti. Arapların yer alacağı koalisyona kesinlikle katılmayacağını açıklayan Bennett, seçimlerin tekrarlanması yerine sağ bloku organize ederek koalisyon kurma niyetini ortaya koydu. Güvenlik kaygılarının zirvede olduğu ve sağ kesimin kenetlendiği mevcut ortamda asker kökenli Gantz ve sağ cenahtan Saar’ın da yer almasını istediği bu koalisyonun ana bileşeni Likud olacağına göre, Bennett’ın bu girişimi siyasi arenada Netanyahu’ya etkinliğini sürdürme imkânı sunmakta ve zaman kazandırmaktadır.
[İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dinler Tarihi Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Eldar Hasanoğlu Yahudilik, İbranice ve İsrail çalışmaları alanında uzmanlaşmıştır ve Marmara, Toronto ve Hayfa üniversitelerinde eğitim görmüştür]"‹"‹"‹"‹"‹"‹"‹