HZ. FATIMA (S.A) ŞEHADETİ (EYYAMI FATIMA) NEDENİYLE, BRÜKSEL EHL-İ BEYT MESCİDİNDE ANILDI
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas)’ın kızı, Hz. Ali (as)’ın eşi ve Hasaneynlerin annesi Hz. Fatıma (s.a) Şehadeti vesilesiyle ilan edilen ‘Eyyamı Fatıma’ nedeniyle, Avrupa’nın ve Belçika’nın Başkenti Brüksel’de bir anma etkinliği düzenlendi.
Brüksel’de bulunan ‘Ehl-i Beyt Mescidi’nde Şeyh Ahmet Uruş’un himayesinde düzenlenen etkinlik, Seyyid Serdar Hüseyni tarafından okunan Kuran-ı Kerim okunması ve selavatlarla start aldı.
Alime Meryem Karanlık Uruş’un günün anlam ve önemi ile ilgili geniş ve anlamlı konuşması, Derya Aydın, Hatice Erol adlı hanımların okudukları duygulu şiirler selavatlarla karşılandı.
Alime Meryem Karanlık Uruş: “Hz. Fatıma (s.a) azametiyle bir Okyanus, bizler ise, birer damlayız”
Alime Meryem Karanlık Uruş, yaptığı çok anlamlı ve sorgulayıcı konuşmasında özetle şunlara değindi:
“Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’ın sevgili kızı, İslam kahramanı Hz. (a.s)’Ali’nin eşi ve Hasaneynlerin annesi Hz. Fatıma’nın şehadet günlerini anmaktayız. Bu vesileyle önce bu güzel programda emeği geçen herkese teşekkür ederek, sözlerime başlamak istiyorum.
Şüphesiz bütün saadet ve kurtuluşun hakikati ve Cennet Hanımefendisi olan Fatıma (s.a), evinin kapısının kırılması ve yakılması gibi çirkin saldırılara rağmen, azametiyle dimdik ayakta idi.
Hz. Fatıma (s.a), Peygamberimizin en azametlisi ve en kıymetlisiydi. Cennete girecek ilk hanımdır. Hz. Ali (a.s)’ ile eşdeğerdeydiler, makamları aynıydı.
Buna rağmen, bu azametiyle diyor ki, ’Ben ne kadar kıymetli olsam da, benim boynum İmamet karşısında, kıldan İnce’dir. Ben Fatıma, eğer dört çocuğumu öksüz bırakıp, gencecik yaşımda ‘Şehit’de olsam, yine de ben bu davadan vazgeçmem mesajını veriyor.
O okyanus, bizler damla olmaya çalışanlarız. Şimdi sormak gerekmez mi Allah’ın sevgili kulu, Kuran’ın ve Hadislerin referansındaki, Cennet Hanımlarının hanımefendisi olan Hz. Fatıma, ihtiyacı yokken, İnancı uğrunda bu kadar azamet ve çaba gösterirken bizler, muhtaç olduğumuz halde, neden yerimizde oturuyor, Ehl-i Beyt Davası konusunda sessiz kalıyoruz, neden ilerleyemiyoruz.?
Hala 313 tane komutanı bekliyoruz. Ve kendimizi de o 313 komutanın içinde görmüyoruz? Çünkü İmamı Kamil gibi görmüyoruz. Muhtaç olduğumuzun farkına varmamız gerekiyor. Bu mesele anımsanacak bir mesele değil. Saadetimiz onlarla mümkün. ‘Saadet Ali’yle mümkün. Hz. Fatimatüz-Zehra (s.a) Dünyadaki saadeti Hz. Ali ile buldu. Aynı şekilde bizlerde Saadeti onlarla bulmalıyız. Hz. Fatıma, İmam Ali (a.s)’ın kalbinin sevinciydi ve teselli kaynağıydı. Sabrım ve azmin kaynağı olan İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a) muttahar bedenini defnettikten sonra ağlayarak, Allah Resulu’nun kabrine yüzünü çeviriyor ve buyuruyor ‘Allah, O’nun herkesten önce Resulullah’a kavuşmasını istedi. ‘Ey Allah’ın resulü nadide kızının vefatı üzerine sabrım, tahammülüm azaldı. Gücümü ve kuvvetimi kaybettim. Bu emanet iade edildi. Ve O emanet sahibine ulaştı.
Yakında kızınız size Ümmetin, nasıl kötülükte bir araya geldiğini ve Kötülerin O’na nasıl zulmettiklerini anlatacak. Hz. Zehra’nın gidişi İmam Ali’yi bu kadar üzüyor.
Bizler Hz. Fatıma’nın gösterdiği yolda yürümeye, O’nun gibi inancımıza sahip çıkmaya devam ederek, O’nunla biatimizi yenilemeliyiz.
Bugün vesilesiyle Başta ağamız beklenen İmam hz. Mehdi (a.f)’ye müötehitlerimiz ve tüm Ehl-i Beyt önderleri ve yarenlerine tesliyet arz ediyorum.
Yüce Allah Hz. Fatıma (s.a)‘nın bu dünyada sevgisinden, ahirette ise şefaatinden bizleri mahrum eylemesin.” dedi.
Ehl-i Beyt Mescidi Alimi Ahmet Uruş günün anlam ve önemi ile ilgili yaptığı detaylı ve bilgilendirici konuşmasını şu şekilde özetleyebiliriz.
“Sözlerime Hz. Zehra (s.a)’dan bir Hadisle başlamak istiyorum. Bu Hadis bizlerin hayatına ışık tutabilecek bir Hadistir. Hadis, Allah’ın istediği bir şekilde Hayatımıza örnek alabileceğimiz çok güzel örnekleri içeren bir Hadistir. Ehl-i Beyt annesi Hz. Fatıma (S.A) şöyle buyuruyor: ‘Bizim Şialarımız (takipçilerimiz) Cennetin en güzel yerindedirler. Yani Cennet’te bizimledirler. Peki Onlar kimlerdir ? Onlar bizi severler ve bizi seveni de severler. Ve bize düşman olanla düşman olurlar ve kalpleri ve dilleriyle bizlere teslimdirler’
Bugünümüzde Şiaların özellikle ihtiyacı olan budur. Birincisi Allah’ın referansıyla temiz olan ve Allah’ın rızasını kazanan Ehl-i Beyt’i sevmek, bununla birlikte Ehl-i Beyt Sevdalılarını sevmek. Esasen insanın, herkesi sevmesi lazım bu ayrı bir olay. Bizler tüm varlık alemini, hatta hayvanları bir sevmek zorundayız.
Ama, Ehl-i Beyt Sevdalılarına karşı, Ehl-i Beyt’i sevenlere karşı başka bir muhabbeli olmak gerek. Ayeti Kerime’de buyuruyor ki, ‘Onlar birbirlerine karşı rahmetlidirler.’ Ehl-i Beyt’i sevmek ve Ehl-i Beyt ’i sevenle birlikte olmak. Günümüzde ihtiyaç duyduğumuz en önemli konulardan birisi budur.
İnsanlar hayatında kendine iyi bir dost seçmelidir ve iyi bir çevre edinebilme hem kendimiz için, hem de evlatlarımız için bu konu çok önemlidir. Bu durum insanın hayatını değiştirebilecek en önemli konulardan birisidir.
Hz. Fatıma (a.s)’ın şehadti münasebetiyle başta evladı olan İmam Mehdi (a.f)’ye, Rehberiyet makamına, müçtehitlerimize ve tüm Ehl-i Beyt dostlarına, tesliyet arz ediyorum” dedi.
Brüksel Ehl-i Beyt Gençliği’nin hizmet ve çalışmalarını içeren videonun izlenmesi sonrası, Seyyid Serdar Hüseyni’nin Hz. Fatıma (s.a) hakkında okuduğu Mersiyeler (Ağıt) eşliğinde, tüm katılımcılar sine vurarak göz yaşı döktüler.
Eyyam-ı Fatıma (Fatimiyye Günleri)
Eyyam-ı Fatıma veya Fatımiye (Arapça: أیام الفاطمیه; Fatıma günleri) Ehlibeyt dostlarının Hz. Fatıma Zehra’nın (s.a) şehadet günleri münasebeti ile yas ve matem tuttukları günlerin adıdır. Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadet günü hakkında çeşitli rivayetler nakledildiği ve takvimlerde üç şehadet günü kayıtlı olduğu için 13 Cemaziyelevvel ve 3 Cemaziyelahir günleri “Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadeti” unvanı ile matem tutulmaktadır. Bugünlere Eyyam-ı Fatıma ya da Fatimiyye Günleri denmektedir.
Şehadet Günü Tarihindeki Farklılık
Hz. Zehra’nın (s.a) şehadet günü farklı tarihi nakiller ve İmamlardan (a.s) nakledilen çeşitli rivayetler kaynaklı olarak, farklılıklar arz etmektedir. Bazıları Hz. Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.a) vefatından kırk gün, bazıları yetmiş iki gün, bazıları yetmiş beş gün, bazıları doksan beş gün, bazıları üç ay ve bazıları da altı ay sonra olduğunu belirtmişlerdir.[1]
Bazı tarihi nakillere göre Hz. Fatımatu’z Zehra (s.a), Hz. Resul-ü Kibriya Efendimizin (s.a.a) vefatından yetmiş beş gün sonra 13 Cemaziyelahir’de şehit olmuştur.[2] Şialar bugüne ve bundan birkaç gün önceye ve sonrasına “birinci Fatıma (s.a) günleri” demektedir.
Ehlibeyt dostlarının yaşadıkları bazı coğrafyalarda Hz. Sıddıka-ı Tahire (s.a) için matem merasimleri “birinci Fatıma (s.a) günlerinden” başlamakta ve “ikinci Fatıma (s.a) günlerine” kadar sürmektedir.
Bugünlerde cami, mescit, dernek, vakıf ve evlerde mersiyeler okunmakta ve ağıtlar yakılarak, Hz. Fatıma’nın (s.a) mazlumca şehadetinden ötürü gözyaşı dökülerek, anılmaktadır.[3]
Zehray-ı Ethar’ın (s.a) hayatında dikkate değer bir nokta vardır. Elbette biz o yüce insanın manevi makamlarının tarifine girmiyoruz, Zehray-ı Ethar’ın manevi makamlarını anlama gücüne de sahip değiliz. İnsani maneviyatın ve beşeri tekâmülün doruklarında olan böyle şahsiyetleri yalnızca Allah ve onlarla aynı ayarda olan kullar tanır ve onların makamını görür. Bunun için Fatımatü’z-Zehra’yı Emîrü’l-Müminin, değerli babası ve kendi masum evlatları tanıyorlardı. O zamanın ve sonraki zamanların insanları ve bizler, o yüce insandaki maneviyatın miktar ve değerini teşhis edemeyiz. Manevi nurun aydınlığı herkesin gözüne ulaşmaz. Bizim yakını görebilen ve zayıf gözlerimiz, o parlak insaniyet cilvelerini, o yüce insanın varlığında görme gücüne sahip değildir. Dolayısıyla Fatımatü’z-Zehra’nın manevi tanıtımı alanına girmiyoruz. Ancak bu yüce insanın normal hayatında olan önemli bir noktaya dikkat çekeceğiz. O nokta, bir yandan Müslüman bir kadın olarak kocası, çocuklarına karşı olan davranışları ve evdeki vazifelerini yerine getirirken, bir yandan da Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonraki önemli siyasi olaylarda mücahit, yiğit ve yorulmaz bir insan gibi yapması gerekenleri yapabilmesidir. Mescide gider, konuşma yapar, duruşunu gösterir, savunma yapar ve sözünü söylerdi. Diğer taraftan tam anlamıyla yorulmaz, cefakâr, zorluklara tahammül eden bir mücahittir. Yine diğer bir yandan karanlık gecelerin derinliklerinde namazla, kıyamla, tevazu ve huşu izinde ibadetle meşgul bir abitti… İbadet mihrabında bu genç kadın eski ilahî evliyalar misali Allah’la razüniyaz ve ibadetle meşgul olurdu.
Bu üç boyutu birleştirmek Fatımatü’z-Zehra’nın (s.a) hayatında çarpıcı bir noktadır. O, bu üç yönü birbirinden ayırmamıştır. Bazıları ibadetle meşgul olan bir insanın abid, huşu sahibi, dua ve zikir ehli bir insanın aynı zamanda siyasi bir insan olamayacağını sanıyorlar. Ya da bazıları siyaset ehli olan ve Allah yolunda cihad meydanında etkin huzura sahip olan bir kimsenin, – ister kadın ister erkek olsun- eğer kadınsa eşlik ve annelik vazifeleriyle birlikte bir ev hanımı olamayacağını, eğer erkekse evcil, iş sahibi ve hayatına bağlı bir erkek olamayacağını sanıyorlar. Bunların birbirleriyle zıt olduklarını
zannediyorlar. Halbuki, İslam açısından bu üçü birbirleriyle zıt değil, aksine insan-ı kâmilin şahsiyetini oluşturmada birbirine yardımcı unsurlardır. Zehray-ı Ethar; siyaset, toplum ve cihad boyutlarında seçkin bir şahsiyettir. Dünyanın bütün direnişçi, inkılabi, seçkin ve siyasi kimlikli kadınları onun
kısa ama dopdolu hayatından dersler alabilirler. O, inkılâbın evinde dünyaya gözlerini açan ve bütün dünyayı değişime uğratacak bir direnişi başlatan bir babanın kucağında büyüdü.
O, çocukluk döneminde Mekke’deki mücadelelerin zorluğunu tatmış, Şi’b-i Ebu Talib’e götürülmüş, açlık, zorluk, korku ve Mekke mücadelesi döneminin her çeşit şiddetini yakından hissetmiştir. Medine’ye hicret ettikten sonra da hayatını cihada adamış bir adamla evlenmiştir. Emîrü’l-Müminin ve Fatımatü’z-Zehra’nın yaklaşık on bir yıllık müşterek hayatlarında hiç bir yıl hatta hiçbir yarıyıl yoktu ki bu eş Allah yolunda cihad bayrağını eline almamış ve savaş meydanına gitmemiş olsun. Bu büyük vefakâr kadın savaş meydanlarının daimi savaşçısı olan eşini bütün varlığıyla desteklemiştir.
Fatımatü’z-Zehra’nın hayatı gerçi kısaydı, yirmi yıldan fazla da sürmemişti ama bu hayat; cihat, direniş, çaba, inkılabi çalışma, inkılabi sabır, ders, fedakârlık, insanların eğitimi, hitabet, nübüvvet, imamet ve İslam nizamını savunma açısından bir çaba ve direniş okyanusudur. Sonu ise şehadettir. Fatımatü’z-Zehra’nın cihadi yaşantısı oldukça gösterişli, olağanüstü ve gerçekten benzersizdir. Kesinlikle insanlığın zihninde -ister bugün ister gelecekte- çarpıcı ve sıra dışı bir noktadır.[4]
Önemli Bir Nükte:
İmam Seyyid Ali Hamaney; “Hz. Fatıma’yı (s.a) anma günlerine dikkat edilmelidir. O yüce insanın hayatı anlatılırken, şehadeti anlatılırken ihtilafa sebep olacak meseleler anlatılmamalıdır. Bugün uluslararası dehşetli ve şeytani siyasetler ciddi bir şekilde Şii ve Ehlisünnet arasında ihtilaf çıkarma peşindedir. Bugün bölgede yaşanan savaşların hiçbiri itikadı savaşlar değildir. Siyasi savaşlardır ve çeşitli siyasi ve kavmi güdülerdir. Mezhebi değildir.
Lakin düşman yani Amerika, yani İşgalci Siyonist yani İngiliz bu davaları bu ihtilafları mezhebi bir ihtilafa çevirmeye çalışıyorlar. Çünkü mezhebi ihtilafların kolaylıkla çözüleceğini biliyorlar. Biz bu hedefe yardım etmemeliyiz. Biz bugün yanımızda Ehli Sünnet kardeşlerimizden öyle kimselere sahibiz ki bizimle birlikte Ehl-i Beytin haremini savunmak için savaşıyorlar ve şehit oluyorlar.
Haremi savunurken şehit olanların ailelerinden yanıma gelenler arasında birkaç Ehlisünnetten aile de vardı. Bu Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz Hz. Zeyneb’in haremini veya Emirel Müminin’in haremini veya Seyyid’üs Şüheda’nın haremini savunmak için kendi gençlerini cepheye gönderiyorlar ve şehitleri ile iftihar ediyorlar. Bunları gücendirmemeli miyiz? Bunların bizden uzaklaşmasına sebep olacak bir iş mi yapmalıyız? Bunlar önemli noktalardır.
Bugün Ruhaniyet camiasının âlimler camiasının önemli önceliklerinden biri Amerika’nın gerçekleştirmekte olduğu, Siyonistlerin gerçekleştirmekte olduğu bu işe engel olmaktır. Müslümanları tefrikaya düşürmesine engel olmaktır. Buna dikkat ediniz.”
Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Fatıma’yı (s.a) Toprağa Verdikten Sonraki Son Sözleri
———————————————————————————————————————————–
[1] Nezeri Münferid, Ali, Tenha Yadikar, İntişar-ı Cilve-i Kemal, Kum, 1389 h.ş, s. 427- 431.
[2] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, el-Kâfi, Daru’l Kutubu’l İslami, Tahran, c. 1, s. 241, h. 5.
[3] Wikishia.net
[4] Seyyid Ali Hamaney, İki Yüz Elli Yaşında İnsan, s. 118.