Son yıllarda özellikle birtakım yasalarla özelleştirme gibi uygulamalarla dağıtım da dahil tekel haline gelen medya halkın değil holdinglerin sesi ve gücü haline bürünmüş durumda.
Son yıllarda özellikle birtakım yasalarla özelleştirme gibi uygulamalarla dağıtım da dahil tekel haline gelen medya halkın değil holdinglerin sesi ve gücü haline bürünmüş durumda. Ãte yandan Türkiye gündemi sürekli kaynıyor. Zira önümüzdeki günlerde bu defa yurt dışına yine muharip asker mi gönderiyoruz sorusu sık sorulacak gibi görünüyor. Sürekli gündemi değişen ülkemizde yeni sorun bu. Ãstelik işçi ve memur kesiminden SSGSS ile ilgili tepkiler oluşmuşken ve tam da AKPânin kapatma davası tartışmaları başlamışken yeni bir açmazla karşı karşıya kalmış durumdayız. Cumhuriyet Gazetesinin başyazısında da vurgulandığı gibi demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı olarak üç temel erk vardır. Bunlara bir de basının eklenmesi adetten olmuştur. Tabi böyle bir anlayış belli sınırlar içinde kabul edilebilir. Ãünkü basının demokrasilerdeki rolü ancak halkın gözü kulağı ve dili olma işlevini hakkıyla gerçekleştirmesiyle söz konusu olabilir. Ergenekon dosyasının dumanları tüterken kapatma davası üzerine ilginç bir şekilde medyadan, muhalefetten ve üniversiteden birer kişi gözaltına alınarak muarızlara gözdağı verilmiş oldu sanki. Yargıtayâın AKPâyi kapatma davası açması sonucunda verilen mesaj sadece bir tesadüf olamaz. Gazeteciler, türban konusunda direnen laiklerle muhalif siyasetçilerin iktidar ve iktidar yanlısı sermaye kesimlerince BOP ve ılımlı İslam projesine eleştiri getirme cesaretinin kırılması mı amaçlanmaktadır. Herkeste şimdi bu soru akla geliyor. Her şey politik bir kurgu desek o da değil çünkü yaşanan apaçık bir gerçek. Görülüyor ki muhalefet cephesinin olduğu kadar muhalif basın da meslektaşlarınca hedef gösterilmekten şikayetçidir. Yakın zamanımıza kadar ardı arkası kesilmeyen aydın cinayetlerinin hiçbirinin arkasındaki sis perdesi ortadan kaldırılabilmiş değilken basın mensuplarının siyasal sistemden kaynaklanan polemik içinde kaybolup gitmesi demokrasimiz için önemli kayıptır. Baştaki soruya dönelim. Faşizmin korku ve sindirme politikası bellidir. Türkiye bu konuda deneyimlidir. Tarih tekerrürden ibarettir diye boşuna denmemiştir. Son olaylar da bu sözün kolaylıkla açıklanabildiğini göstermektedir. Yani eski başbakanlardan Adnan Menderesâin Türkiyeâyi ABDânin Ortadoğu planlarına bulaştırmış olmasıyla Koreâde bir tugay askerimizin yitip gitmesi meselesini iyi hatırlamak gerekir. Seçimler sırasında âDemokrasinin Yıldızlarıândan biri şeklinde kendini afişe eden Başbakanın adeta bu sözün doğruluğunu kanıtlamak istercesine elinden gelen her çabayı göstermesi manidardır. Koreâye asker isteyen ABDânin yeni talebi ne ölçüde gerçekleşecek bekleyip göreceğiz. Ancak Koreâyle hiçbir bağlantısı olmayan Türkiye hükümetinin Afganistanâla nasıl ilgi kuracağı merak konusu olmalıdır. Eğer sormak gerekirse esas sorulması gereken büyük soru budur... Ãzgür KARAKAYA ozgkara@hotmail.com