İlhan KARAÇAY ( Avrupa DÜNYA’da ) yazdı...

Türkler Hollanda’da siyasi dengeleri altüst etti ! *Siyasiler ve medya Türkler’in birlik ve beraberliği karşısında çark etmek mecburiyetinde kaldı. *Trouw gazetesi Hollanda’nın dört bir yanında asılan Türk

Türkler Hollanda’da siyasi dengeleri altüst etti ! *Siyasiler ve medya Türkler’in birlik ve beraberliği karşısında çark etmek mecburiyetinde kaldı. *Trouw gazetesi Hollanda’nın dört bir yanında asılan Türk seçim posterine birinci sayfada yer verirken, “Ermeni sorunu Türkleri harekete geçirdi ve Fatma Koşer Kaya alternatif oldu” başlığını kullandı. De Telegraaf gazetesi Türkiye’yi öven haberler yayınlamaya başladı. *İşçi Partisi, oy kaybının vahametini anlayınca Türk medyasını Parti Genel Başkanı Michiel van Hulten ve siyasi lider Wouter Bos ile toplantıya davet etti. Hollanda, Türkler’in birlik ve beraberliği karşısında şoke oldu. Bir aydır Türkiye ve Türkler’i rencide edici kararlar alan siyasi partiler ile yayınlar yapan medya, Türkler’in bu birlik ve beraberliği karşısında çark etmek mecburiyetinde kaldı. Sözde Ermeni soykırımını resmen tanımadıkları için, 3 Türk adayı seçim listesinden çıkaran siyasi partilere karşı eylem biriliği yapmak amacıyla 8 ekimde bir otel salonunda toplanan Türkler, Hollandalılar’a ilk gözdağını orada verdiler. Zira aynı akşam TV yayınlarında ve ertesi gün gazetelerde, Türkler’in seçimleri boykot etmeyeceklerini, aksine yığınlar halinde sandıklara gideceklerini ve oylarının Fatma Koşer Kaya’da odaklanacağını duyurdular. Toplantıya katılan bazı federasyon temsilcilerinin bu kararı deklerasyona kaydetmemeleri, çoğunlukta olan diğer federasyonların gücünü azaltmadı. Türkler’in bu kararı sonrasında, konunun ciddiyetini önce anlamak istemeyen İşçi Partisi’nin siyasi lideri Wouter Bos, “Ne yapalım. Türkler varsın bize oy vermesinler. Zaten bu bizim tek kaybımız değil” dediğine pişman oldu. Bazı Türk kökenli İşçi Partisi üyelerinden, ‘Türkler’in aynı fikir etrafında birleşemeyecekleri’ şeklinde yanlış bir sinyal alan Wouter Bos, daha sonra yapılan eylem birliğinin etkilerini görünce çark etme mecburiyetinde kaldı. İşçi Partisi Genel Başkanı Michiel van Hulten de, kendilerine gelen haberlerden, Türkler’in oylarının 3-4 sandalyeye bedel olduğunu anlayınca, partinin tüm illerdeki merkezlerine talimat yazarak, “Türkler’in gönüllerini almak için” türlü atraksiyonların yapılması direktifini verdi. (Başkanın mektubunu DÜNYA sayfalarında bulabileceksiniz) Türkler’in, daha doğrusu Türk kökenli Hollandalılar’ın, 130 bin oya sahip olduklarını anlayan siyasi partilerin tümü, kendilerine gelecek her 20 bin oy ile bir sandalye kazanabileceklerini hesaba katınca, Türkler’in gönüllerini alma atraksiyonları da başlamış oldular. Türk Örgütleri “Türklerin varlığını ve değerlerini bugün böylesine hor gören siyasetçiler, geleceğimize de sahip çıkamazlar” diyen. 30’u aşkın dernek, kurum ve kuruluşun bağlı olduğu Lahey Türk Platformu, bünyesinde oluşturduğu Lahey Seçim Tavsiye Komisyonu aracılığıyla “Oyunuzu Fatma Koşer Kaya’ya veriniz” çağrısını yaptı. PvdA ve CDA başta olmak üzere siyasi partilerin Türklere yönelik baskı ve dışlama politikaları uyguladıklarına dikkat çekilen açıklamada, “Bu gidişe dur demek ve geleceğimize sahip çıkmak için 22 Kasım Çarşamba günü mutlaka sandığa gidip oyumuzu kullanmalıyız. Demokrat 66’yı bize en yakın parti olarak görmekteyiz. Demokrat 66’nın seçim listesinde 6’ncı sırada yer alan Fatma Koşer Kaya’yı tercihli oylarınızla destekleyiniz” denildi. Türkler’in tüm Hollanda’ya yaydıkları “Oyunuzu Fatma Koşer Kaya’ya verin” posteri, öteden beri Türkiye ve Türkler hakkında düşmanca yayınlar yapan dinci Trouw gazetesini de harekete geçirdi. Trouw gazetesi, birinci sayfada büyük bir şekilde kullandığı posterli haberinde, Türkler’in bu birlik ve beraberliğini “Milliyetçi Türkler” ifadesi ile hafife almaya çalışırken, “Ermeni sorunu Türkleri harekete geçirdi ve Fatma Koşer Kaya alternatif oldu” diye yazdı. (Trouw gazetesinin birinci sayfasını ve haberin içeriğini sayfalarımızda bulabileceksiniz) Tükürdüğünü yalayan başkan Bir ay önce başlayan ve Türkler’i rencide eden gelişmelerin ardından, “Lamı cimi yok, soykırım yapılmıştır” iddiasını sürdüren ve bunu her ortamda tekrarlayıp yazan parti genel başkanı Michiel van Hulten de, son gelişmelerden sonra ağız değiştirmek mecburiyetinde kaldı ve konunun tartışılması gerektiğini söylemeye başladı. Genel Başkan Van Hulten, durumun vahametini anladıktan sonra, Türk medyasına davetiye göndererek 6 kasımda parlamento binasındaki toplantıya çağırdı. Toplantıda ne söyleyecekleri ve soruları nasıl cevaplayacakları merak konusu olan Michiel Van Hulten ve Wouter Bos’un, bu toplantıya, kendilerini hâlâ desteklemekte olan federasyon başkanlarını davet edip etmedikleri de merak konusu oldu. Şimdi, tek bir cümle ile söylemek gerekirse, Hollanda’daki Türkler gerçekten bir tarih yazdılar. Türkler’in yazdığı bu tarih, 22 kasımın ertesi günü belkide altın harflerle yazılacak. Türkler’in, Fatma Koşer Kaya’ya verecekleri 60 bin oy bile dengeleri altüst edecek. Ve işte o zaman Türk oylarının değeri daha iyi anlaşılacak ve bundan sonraki seçimlerde, Türkler’e hak ettikleri iltifat yapılacaktır. Hem de efendi gibi... Değerli okurlarım, Yorumumu yazdığım sabah (çarşamba), Hollanda medyasında yine Türk seçmenlerin oy potansiyeli ve önemi yer aldı. Türk çoğunluğun kararına ilk uyanlardan biri de naçizane ben oldum. İki hafta önce yazdığım ‘Zübükler dışarı, Fatmalar içeri’ başlıklı yorumumda, “Ben şahsen bu konuda Fatma Koşer Kaya’yı sonuna kadar destekleyenlerden biri olacağım. Bunun adına amigoluk da dense, ben Fatma Köşer Kaya için amigoluğu da kabulleneceğim. Haydi Hollanda Türkleri...! Fatma Koşer Kaya adını ninelerimize, dedelerimize bile ezberletin!” demiştim. Benim bu haykırışıma kulak ve değer veren herkese teşekkürler... Şimdi bir itirafta bulunmak istiyorum. Seçimlerde ben de İşçi Partisi’ne oy vermeyeceğim. Ama bu akşam bir İşçi Partisi adayına da yemek vereceğim. Bu yemekte 5 arkadaşım da bulunacak. Yemekli toplantımın baş konuğu Eelke van der Veen. Bu isim size yabancı değildir. Sağlık Sigortası Kuruluşu AGİS’in Yönetim Kurulu Başkanı. Eelke van der Veen, İşçi Partsi listesinde 31’inci sırada yer alıyor. İşçi Partisi’nin koalisyonda yer alması halinde Sağlık Bakanı olacağına kesin gözüyle bakılan Van der Veen’e son gelişmeler hakkında bilgi aktaracağız. Ama (kendisi için) ne yazık ki, İşçi Partisi’ne oy vermeyeceğimizi de söyleyeceğiz. İleride bu toplantımızdan haberdar olacak muhalifleri şimdiden uyarıyoruz: Biz ikili oynamıyoruz. İşçi Partililerle buluşur ve yemek yeriz ama, toplumun birlik ve beraberliğine de katılırız. Velev ki, Trouw gibi bozguncu gazeteler bu topluma maksatlı bir ‘milliyetçi’ damgası vursa da... De Telegraaf Gazetesi Değerli okurlarım, bu haftaki sayfalarımızda, De Telegraaf gazetesinde yer alan tam sayfa Bodrum ve yarım sayfa İstanbul röprtajlarını göreceksiniz. De Telegraaf için, “Günah mı çıkarıyor?” surumuzun yanıtını sağlıklı bir biçimde bulmak lâzım. Evet, De Telegraaf gazetesi günah çıkarıyor. Ama bu günah çıkarma, maddi çıkar uğruna yapılıyor. Biliyorsunuz, gazeteniz DÜNYA, bir süre önce Hollanda’daki 8 büyük tur operatörünü bir araya getirmiş ve turizmde yaşanan olumsuzluklara ne gibi çareler olduğunu araştırmıştık. Daha sonra Turizm Bakanımız Koç’u davet etmiş ve sorunları masaya yatırmıştık. Hoş, Bakan Koç bazı vaatlerde bulundu ama, bu vaatlerin arkası boş çıktı. Yaptığımız toplantılarda, Hollanda medyasının ve özellikle de De Telegraaf gazetesinin Türkiye aleyhindeki haberlerine ‘dur’ dedirtmenin yolları da aranmıştı. Tur operatörü arkadaşlarımız kendi çaplarında medya kuruluşları ile temasa geçti. Bir grup arkadaşımız De Telegraaf’ın üst düzey yöneticileri ile bir toplantı yaptı. Türkiye aleyhindeki yayınlar sürdükçe bu gazeteye ilan verilmeyeceği vurgulandı. Gazete yöneticileri, Türkiye aleyhindeki haberlerin kasıtlı olmadığını, habercilikte hep objektif davrandıklarını ve ülke ayrımı yapmadıklarını iddia ettiler. Türk tur operatörleri de, özellikle Arnold Burlage adlı muhabirlerinin sürekli olarak Türkiye aleyhine kasıtlı haberler yaptığını ileri sürdüler. De Telegraaf yöneticileri, bir toplantı daha teklifinde bulundular. Bu toplantıya Arnold Burlage de getirilecekti. Ve bu toplantı, De Telegraaf’ın daveti ile yemekli olacaktı.Toplantı Ramazan’ın son cuma akşamı iftar sonrasında yapıldı. Ne gariptir, De Telegraaf yöneticileri ve Arnold Burlage orada adeta günah çıkardılar. Ben şahsen, Arnold Burlage’nin yerinde olmak istemezdim. Bu bir gazeteci için en büyük zül olmalıydı. Arnold, çok eskiden tanıdığım biridir. Onur Air ile ilgili olarak abartılı haberlerin yayınlandığı günlerde onunla ile irtibata geçtim ve kendisini Onur Air yetkilileri ile bir yemeğe davet ettim. Arnold bu daveti iki defa iptal etmişti. Ama ne var ki, son toplantıda Arnold, o günlerde Onur Air temsilcilerini sürekli aradığını ama bulamadığını söyleme ihtiyacı hissetti. İşte böyle değerli okurlarım. Arnold bir gazeteci için en acı olan anlar yaşadı. Ne için mi? Tabii ki ilan alabilmek için. Demek ki, birlik ve beraberlik her zaman işe yarıyormuş. De Telegraaf’ta Bodrum haberini yazan Jos van Noord da eski bir tanıdığımdır. İki yıl önce, Türkiye aleyhine sürekli yayın yapan De Telegraaf’ı şiddetle eleştirdiğim günlerde Jos’tan bir davet aldım. De Telegraaf’ın genel yayın müdürü, “Bu Karaçay bizden ne istiyor, kendisiyle bir konuşun bakalım” talimatını vermişti. Ben de davet üzerine gazetenin merkez binasına gıtmiş ve Jos ile üç saat konuşmuştum. Jos, söylediklerimi bir röportajda dile getireceğini söylemiş ve değişik fotoğraflar çekilmesi için bir de fotoğrafçı randevusu yapmıştı. Ama ne var ki, fotoğrafçıdan telefon gelmediği gibi, benimle yapılan söyleşi fotoğrafsız da olsa yayınlanmamıştı. Jos’a haberin yayınlanmama nedenini soruğum zaman üzülerek “Bilmiyorum” demişti. Ama ben biliyordum. Söylediklerim o kadar mantıklı, düzeyli ve insancıl idiyki, bunları objektif bir şekilde kaleme alan Jos’un yazısı, yönetim tarafından afaroz edilmişti. Jos van Noord’un o zaman çok üzüldüğünü biliyordum. Ama şimdi Bodrum röportajı ile, benim kadar kendisinin de sevindiğini sanıyorum. Jos, Bodrum röportajının bir yerinde, “Türkler çok cana yakın, konuksever ve insancıl ama bir konuda gözleri ve kulakları kapalı” diyordu. Bu konu da sözde Ermeni soykırımı idi. Jos’a bir teşekkür mesajı geçtim. Ama bu mesajla birlikte, 1920 yılında Hollanda’nın Algemeen Handelsblad gazetesinde yayınlanan ve gerçekleri ortaya koyan haber ile kupürü de göndermeyi ihmal etmedim. “Ellerine sağlık Jos” diyerek bu uzun yazıyı noktalıyorum. *********************** Etik davranış: Hollanda’da Türk derneklerine bağlı toplumun büyük bir çoğunluğunun isteği doğrultusunda, seçimlerde Fatma Koşer Kaya’nın desteklenmesi amacıyla bir ilan hazırladık. Bu ilanda, Türk toplumunun hazırladığı posterin sadece üst kesimine yer verdik. Zira posterin alt kesimlerinde, siyasi parti ve Türk adayların adları yazılı idi. Bu adların karşısında da ‘Kesinlikle hayır’ ibareleri vardı. Biz, Fatma Koşer Kaya’ya oy verme çağrısında varız. Ama isim zikredilerek, “Bunlara kesinlikle oy vermeyin” çağrısına katılmıyoruz. Bunu etik bulmadığımız için, hazırladığımız yarım sayfalık ilanda, etik olmayan ibareleri kullanmadık.