Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı siyasi tavır, dünya’nın dikkatini çekmektedir. İsrail ise kurulduğu 1948 den beri ilk defa dünya kamu önünde bu denli acz (aciz) içinde kalmıştır.
Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı siyasi tavır, dünya’nın dikkatini çekmektedir. İsrail ise
kurulduğu 1948 den beri ilk defa dünya kamu önünde bu denli acz (aciz) içinde kalmıştır.
Devlet oluşunun ilanından itibaren Araplar ile hep anlaşmazlıklar yaşayan bu devlet, zaman zaman onlarla savaşmıştır bile (kuruluşundan hemen sonra Mısır, Ürdün, Irak, Suriye, Lübnan ile aynı zamanda savaşmış ve kazanmıştır) Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere, Almanya gibi devletleri yanında hissetmesi ve bilhassa A.B.D nin hemen her konuda açık desteği, İsrail hükümetlerinde, onlara dokunulamaz, onlar her zaman ayrıcalıklı bir muameleye tabi tutulur ve haklıdır anlayışı oluşmuştur adeta.
İşte bu nedenle olsa gerek, Birleşmiş Milletlerin kendileri hakkında aldıkları her menfi (olumsuz) kararlara riayet etmemiş tutumlarını değiştirmemiştir. Yıllarca sürmüştür bu tür
davranışları.
En bariz (açık, âşikâr) örneği Mavi Marmara olayın da görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin tutumu, onurlu, haysiyetli, vakuranedir. Bir devletin de yapması gereken budur. Hele Ortadoğu gibi nazik bir coğrafi bölgede kök salmış, asırlarca etrafına ve dünya’ya hükmetmiş bir devletin devamı olan Türkiye’nin, altmış üç senelik fakat
araplara kök söktüren İsrail devletinin, Mavi Marmara gemisinde bulunan Türklere karşı
yaptığı katliama verdiği cevap bir devlet cevabıdır.
Ortadoğu da kim güçlü ise onun sözü geçecektir. Bu açıdan bakıldığın da dört devlet
görülmektedir. Türkiye, İsrail, Mısır ve İran. İran ambargo nedeniyle iyice zayıflamış olup yalnız mezhep üzerinden siyaset yapmakta bu da huzur getirmemektedir o bölgeye. Mısır, ekonomik ve askeri olarak A.B.D ye bağımlıdır ve araplar üzerinde fazla nüfuza sahip değildir. İsrail ise A.B.D nin göz bebeğidir, her konuda desteklerini görürler ve çok iyi anlaşırlar ne varki araplar tarafından benimsenmemiş hatta tehdit bile edilmişlerdir, bu nedenle kendisini kabul ettirebilme ve varlığını sürdürebilmesi için sertlik politikasını benimsemiştir.
Türkiye’nin son on senesine bakıldığında, ekonomik ve politik olarak yaptıkları dünya’nın dikkatini çekmektedir. Politik olarak Davos’ta yaptığı çıkışla arap dünyasının dikkatini ve sempatisini kazanmış, daha sonra ki arap baharı olarak adlandırılan isyanlar da verdiği destekler ile de arap halklarını kendi tarafına çekebilmiştir.
Türkiye’nin bu tutumu A.B.D yi de zora sokmaktadır. Ortadoğu’ya yerleşmek isteyen Amerika Birlesik Devletleri, o bölgedeki iki büyük müttefikinin karşı karşıya gelmesini tabii ki istemeyecektir. Onların gözünde Türkiye, araplar tarafından istenmeyen İsrailden daha önemli duruma gelmektedir. (İsrail A.B.D nin gözünden düştü, önemi kalmadı anlamına gelmemelidir) İsrail’in yegâne gücü lobisidir ve bunda da başarılı olabiliyorlar.
Mesele artık devlet meselesi haline gelmiştir, dönüşü olmayan bir konudur Türkiye için. Ya dedikleri olacak ya da büyük prestij kaybına uğrayacaktır.
Olaya hangi tarafından bakarsanız bakın, her yönüyle haklı olan ve konuyu ele alış biçimine bakıldığın da, Türkiyenin istekleri olacaktır. Bunun anlamı da İsrail’in araplar üzerindeki psikolojik etkinin bitmesi ve o bölgede artık sıradan bir devlet gözüyle bakılmasıdır. Hele Lahey’e gidilipte oradan İsrail aleyhinde (büyük ihtimalle öyle olabilir) bir karar çıkarsa o devletin durumunu düşünebiliyor musunuz?
Bir de Birleşmiş Milletler de, Tükiye’nin öncülüğünde Filistin’in devlet olarak tanınma
girişimi olacaktır ki bu, İsrail’in hiç mi hiç istemediği bir şey. Türkiye için çok büyük prestij kazanımı olacak ve arap dünyasını hemen her konuda yanına çekecektir. Getirisi ise , ekonomik ve politik yönden Türkiyeyi dünya da olumlu olarak çok farklı bir yere taşıyacaktır.
İsrail, bütün bunları çok iyi bilmektedir, yaptığının hata olduğunun taa başından beri farkında, nasıl bir kaya’ya çarptığını da biliyor lâkin, 1948 den beri elde ettiği kazanımlar bir anda heba olsun istememektedir bu da normaldir bir devlet için, ne varki günün şartları değişmekte ve bazı alışkanlıklardan da vazgeçilmelidir. Bilinmelidir ki Demokrasilerde herkes’in eşit olduğu gibi devletler de eşittir ve her devlet vatandaşını korumakla da mükelleftir.
A.B.D nin sıkıştığı kısım da burasıdır. Bir tarafta haklı bir dost, öbür tarafta ise
kaybedilmemesi gereken başka bir dost, mesele nazik ve çok önemli, her ikisinin de tatmin edilmesi gerekiyor.