"˜Atatürk bu milletin inancıdır'

Bugün Atatürk'e sahip çıkan, O'nun Ehl"“i Beyt soyundan geldiğini, hafız-ı kelam ve cihad Müslümanı bir dindar olduğunu haykıran tek kişinin Prof. Dr. Haydar Baş olduğunu belirten ilahiyatçı-yazar Yavuz Ekim, "Ne demişti Prof. Baş: Atatürk vatandır! Atatürk devlettir! Atatürk millettir! Atatürk bu milletin inancıdır!."

Bugün Atatürk’e sahip çıkan, O’nun Ehl–i Beyt soyundan geldiğini, hafız-ı kelam ve cihad Müslümanı bir dindar olduğunu haykıran tek kişinin Prof. Dr. Haydar Baş olduğunu belirten ilahiyatçı-yazar Yavuz Ekim, “Ne demişti Prof. Baş: Atatürk vatandır! Atatürk devlettir! Atatürk millettir! Atatürk bu milletin inancıdır!.”

Atatürk’ün Hafızı ve Sancaktar Hayrettin dergâhının postnişini Rıfat Efendi’nin oğlu Emekli Binbaşı Hafız Yaşar Okur, “Atatürk ile On Beş Yıl Dini Hatıralar” adlı eserinde 1934 yılında İran Şahı’nın Türkiye ziyaretinden bahisle dikkat çeken bir anısını paylaşır: “Beylerbeyi Sarayı’nda Şehinşah Hazretleri’nin şerefine verilen ziyafette iki yüz kişi vardı. Atamın emirleriyle ben de bu ziyafette bulunmuştum. Riyaset–i Cumhur Orkestrası Heyeti marşlar terennüm ediyordu. Şehinşah Pehlevi Hazretleri, salonun ayrı yüksek bir locasında Atatürk’le beraber oturuyordu. Bir aralık Atatürk, seryaver bey vasıtasıyla beni huzurlarına çağırttı. Kemal–i tanzimle giderek Şehinşah Pehlevi Hazretleri’nin ellerini öptüğüm zaman Atatürk, ‘Bu benim hafızımdır’ diyerek müsaadeleriyle yanına oturttu. Biraz istirahat ettikten sonra Atatürk, Kerbela şehadetine ait bir mersiye okumamı söyledi. Emirleri üzerine Kâhyazâde Arif Bey’in yazdığı mersiyeyi okudum: Kurretü’l–ayn–ı Habib–i Kibriyasın ya Hüseyn/Nur–i çeşm–i Şah–ı Merdan Murtazasın ya Hüseyn.” Bu mersiyesinin ardından Süleyman Çelebi’nin Mevlid–i Şerif’ini Hafız Yaşar Okur’a okutup, “Peygamberimiz bir, Kerbelâ acımız bir, Hüseynimiz bir” dedirten, Şii–Sünni kardeşliğini yaşatan adamın adıdır Mustafa Kemal!

İmam Hüseyin’e sevdalanana dinsiz denebilir mi?

Söyleyin Allah aşkına, Âşurâ’ya, Kerbelâ’ya ağlayan, İmam Hüseyin’e sevdalanan bir adama dinsiz denebilir mi? Hz. Peygamberin “Vatan sevgisi imandandır” sözünü açıklamaya kalksak ortaya şu üç söz çıkar: “Tam bağımsızlık, müdafa–i hukuk ve kuvva–yı milliye.” Bu mübarek topraklarda bugün ezan okunuyorsa, al–bayrak dalgalanıyorsa, özgürce ve kardeşçe yaşanıyorsa; bizlere şu koskoca vatanı bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e dinsiz denebilir mi?   Bugün Atatürk’e sahip çıkan, hakkını teslim eden, O’nun Ehl–i Beyt soyundan geldiğini, hafız–ı kelam ve cihad Müslümanı bir dindar olduğunu haykıran tek kişi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdır. Ne demişti: “Atatürk vatandır! Atatürk devlettir! Atatürk millettir! Atatürk bu milletin inancıdır!” İranlı bir şair der ki: “Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse, başına Mustafa Kemal gibi lider getirir.”       Yıl 1928. Aylardan Ocak. Yer Bursa’da Amerikan Kız Koleji. Madelet, Nemika ve Seniha Kamran adlı üç Türk kız çocuğunun misyonerlik yapan hocalarca Hıristiyan yapıldığını duyan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Ben bir Türk kızının tırnağını bu tür okulların topuna feda etmem!” diyerek koleji kapattırır. Anadolu’da misyonerliğe müsaade etmez! Şimdi söyleyin, Atatürk mü dinsiz?

Atatürk, İmam Ali soyundandır

Atatürk’ün annesi, İmam Ali soyundan gelen Nakipzâdelerden Molla Zübeyde Hanım Selanik’te Kur’an, namaz, mevlid gibi dinî bilgileri etrafındakilere öğreten çok okumuş bir muallime idi.
 
Babası Ali Rıza Efendi, 12. İmam’ın sekizincisi İmam Ali Rıza’nın ismini taşıyordu. Mustafa Kemal, 7 yaşında Kur’an’ı hatmetmiş, 8 yaşında da hafız olmuştu. Dede tarafında tarikat şeyhleri, âlimler, şeyhülislamlar bulunan Atatürk’ün dedesi Seyyid Kızıl Deli Sultan, Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşmasında etkisi büyük bir Hak âşığıydı. İlköğrenimini gördüğü Şemsi Efendi Mektebi ve daha sonra devam ettiği Selanik Mülkiye İdadisi devrin şartları içinde ciddi dini bilgiler alan Atatürk, daha sonra girdiği Selanik Askeri Rüştiyesi’nde ve Manastır Askeri İdadisi’nde programlarında aynı ciddiyet ve seviyede din kültürü eğitimi almıştır. Selanik’te Mevlevi–Bektaşi tekkelerine giderek zikrullah halkalarına katılmıştır. Mustafa Kemal, bir Müslüman–Türk evlâdı olmaktan her zaman gurur duymuştur.  Hafız Zeki Çağlarman Atatürk’ün Kur’an okutulmasına verdiği önemle ilgili şunları söyler: “Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Hanım’la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine, ‘Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme’ der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi.”

Onun verdiği iman mücadelesiydi

Yunan ve İngiliz istihbarat servislerine taşeronluk yapan sözde tarihçiler ipe sapa gelmez iftiralarla karalamaya çalıştıkları Atatürk’ten niçin bu kadar nefret ediyordu? 
Cevabı bizzat 27 Temmuz 1937’de T.B.M.M’de konuşan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten verelim: “Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu yani mukaddes toprakların İslâm hâkimiyetinde kalması için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.” Daha ne söylesin?
Atatürk, bir hilâl uğruna vatan mücadelesi vermişti, O bir hanedanı değil yüce Türk milletini kurtarmayı amaç edinmişti. “Allah nasip ederse mücadele sahasında birleşiriz. Cenab–ı Hak takdir etmişse ahirette kavuşuruz” diye Bandırma vapuruna binip milli mücadele için Samsun’a, Havza’ya, Amasya’ya, Hacıbektaş’a, Ankara’ya, Erzurum’a, Sivas’a gitti. Bu mücadele bir iman ve küfür savaşıydı. Mustafa Kemal ve arkadaşları Türk Milleti ile işgale karşı çıkarken bu vatanı savundu, bu uğurda büyük bedeller ödedi. Anadolu’yu elimizden almak isteyen haçlı ittifakına teşne olan; hoca kılıklı, hacı görünümlü yerli işbirlikçiler ise Kuvayı Milliye aleyhinde ölüm fetvaları yayınladı, hem de Yunan uçaklarından atılan broşürlerle. 

‘Elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız, hepimiz dindarız’

Tarih: 15 Mart 1923, Yer: Adana Türk Ocağı. Atatürk konuşuyor: “Bizi yanlış yola sevk eden habisler bilirsiniz ki ale’l–ekser din perdesine bürünmüşler, saf ve nezîh halkımızı hep şeriât sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Hâlbuki Elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız, hepimiz dindarız.” 28 Nisan 1920’de Mustafa Kemal imzasıyla yayınlanan “TBMM’nin Memlekete Bildirisi” şu cümlelerle bitmektedir: “Ta ki, din son yurdunu yitirmesin, ta ki, milletimiz köle olmasın... Allah’ın lâneti düşmana yardım edenlerin üzerine olsun. Allah’ın yardımı ve tevfiki, milletimizi ve yurdumuzu kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın.” 1930 yılında Atatürk, Fevzi Çakmak’la birlikte trenle yurt gezisine çıkıyorlar. Kompartımanda ülke sorunlarını konuşurlarken bir milletvekili içeri girip, Atatürk’ün kulağına bir şeyler söylüyor. Atatürk’ün kaşları çatılıyor, Fevzi Paşa’ya dönerek, “Paşam, lütfen beni takip ediniz, arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim” diyor.
 Diğer vagondaki kompartımanda yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görüyorlar ve Atatürk, Mareşal’e diyor ki, “Paşam, bu adamın biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam muhafız kıtasına mensup yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı. Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor, durumu size göstermek için buraya kadar zahmet ettim.” Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indiriyor ve gelecek dönem milletvekili seçilmesini engelliyor. Amerikalı gazeteci Shaw More, Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili şu hatırasını aktarmaktadır: “Kurban Bayramı sabahı kalktığım zaman Ankara Camii’nin önünde sokakta namaz kılan 5.000 kişilik kalabalığı görünce makinemi alarak dışarıya fırladım. Ve şayan–ı dikkat resimler çektim. Başkumandan Mustafa Kemal o tarihi namazdan sonra halkın muazzam tezahüratı arasında Sakarya Harbine hareket etti.”

Son İslam mücahidi Atatürk

Soralım o halde, 1937 yılında Filistin’e yönelik bir siyonist–haçlı Hıristiyan saldırısı olacağını haber alır almaz “Filistin’e el sürülmez” diye bir bildiri yayınlayarak Müslüman Filistinlilerin yanında olduğunu herkese gösteren İslam dünyasında “Son İslam Mücahidi”, “İslam’ın Kılıcı” olarak tanınan Atatürk mü dinsiz?
“Cenab–ı Hakk’ın yardım ve desteği bizimledir” diye geldiği ”Büyük Taarruz öncesi, “Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et! Türklüğün ve Müslümanlığın, düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme! Rabbim, Yunanlıların kazandığını gösterme bana! Onlar kazanacaksa, şu gökkubbe benim başıma yıkılsın daha iyi!” diye yana yakıla dua eden Mustafa Kemal mi dinsiz?
Bir gece sofrada peygamberi küçültür şekilde konuşmalar yapanlara, elini masaya vurarak, “Kapatın bu bahsi, peygamberleri küçültmek isterseniz, kendiniz küçülürsünüz” diyen mi dinsiz? Çanakkale mahşerinden Bomba Sırtı olayını anlatırken gözleri yaşaran, “Türk milletinin bu yüksek imanı, Türk milletinin bu yüksek seciyesini görmeseydim, yaşamasaydım, onlara, ‘ben size ölmeyi emrediyorum!’ dediğim zaman, hiçbirisi kelime–i şehadet getirmeden koşmasaydı, onları öyle görmeseydim, istiklal harbine başlayamazdım” diyen Anafartalar kahramanı Atatürk mü dinsiz?

O gerçek bir Peygamber aşığı idi

“Yüzü nurânî, sözü ruhanî, rüşd–i rü’yette bedelsiz, sözünde sadık, hilmi mürüvvetçe başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa, evvela bu hususi ve mümtaz vasıfları ile kabilesi içinde ‘Muhammedü’l–emin’ oldu. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. 
Fahr–i Âlem Efendimiz tehlikeler içinde, sonsuz mihnetler karşısında yirmi sene çalıştı ve İslâm dinini kurmaya ait peygamberlik vazifesini ifaya muvaffak olduktan sonra vâsıl–ı a’lây–ı illiyyin oldu” diyen Hz. Peygamber âşığı gerçek Müslüman–Türk evlâdı mı dinsiz?  Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan yüzlerce camiyi onartıp yeniden inşa ettiren, hatta Eskişehir Mihalıççık Camii’ni cebinden 5000 lira verip yeniden yaptıran mı dinsiz? Her yıl Çanakkale Şehitleri için Çanakkale Mehmet Çavuş Abidesi önünde, Ramazan aylarında Sultanahmet, Hacı Bayram ve Zincirlikuyu Camilerinde şehitlerin ruhuna, kendi ecdadının ruhuna hatm–i şerif okutturan mı dinsiz? 23 Nisan 1920’de Cuma günü Hacı Bayram Veli Camii’nde kılınan namazın ardından Büyük Millet Meclisi’ni, Kur’an–ı Kerim hatimleri, Buhari–i Şerif okumaları ile açtırtan Gazi Paşa mı dinsiz?  7 Şubat 1923 tarihinde öğle namazını cemaatle birlikte Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde kılan, şehitler için okunan mevlidden sonra minbere çıkan ilk ve tek cumhurbaşkanı olarak hutbe veren, İslam’ı ve onun temel kaynağı olan Kur’an–ı Kerim’i, sonra Peygamberimizin yaşayışı ve nasıl örnek alacağımızı, camilerin toplum hayatındaki işlevi, hutbelerin anlaşılır olması ile ilgili bilgiler veren Mustafa Kemal mi dinsiz? “Müslümanlıkta rahiplik yoktur, mukaddes mihrabı cehlin elinden alıp ehlinin eline vermek zamanı gelmiştir” diyen devlet ve millet adamı mı dinsiz? 623 senelik ulu çınarı kurutan, yıktıranlar Müslüman, yıkılmış harabeden Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa edip bizi bağımsızlığımıza tekrar kavuşturan dinsiz! Parçalanmamız ve işgalin anlaşması Sevr’i kabul edenler Müslüman, Lozan’da “azınlıklar, gayrimüslimlerdir, Müslümanlar bu milletin tâ kendisidir” diyerek, Hacı Bektaş gönlüyle mayası atılan Türk Milleti tanımını İslam’la buluşturan, milleti birleştiren, kardeş eden dinsiz! El–insaf!