Prof Dr KUBILAY KARSIDAĞ (Istanbul). Brüksel'de emekli çok değerli örnek bir hocayı tanıtan güzel bir yazı yazmış. Bu yazıyı bu anlamlı günde sizlerle paylaşıyoruz...
Prof Dr KUBILAY KARSIDAĞ (Istanbul). Brüksel'de emekli çok değerli örnek bir hocayı tanıtan güzel bir yazı yazmış. Bu yazıyı bu anlamlı günde sizlerle paylaşıyoruz...
Kim olursa olsun dünyada
Herkes Bonaparte macerası yaşar
Önce orta-yaş adasına sürülür
Ve kaçar...
(Brüksel Şarkısı, Prof.Dr.Hüsrev Hatemi)
.....
Bazen her şey üzerinize gelir.
Özellikle çalışma ortamlarındaki sıkıntılardan iyice köşeye sıkışmış, aynen böyle sanki kaçarak gelmiştim Brüksel’e ve yine şiirdeki gibi 34 yaşında idim.
Universite Libre de Bruxelles'e (ULB)pankreas adacıkları ile ilgili çalışmalar konusunda eğitim almak için gelmiştim.
Onayı veren, Laboratuarın iki kurucusundan biri olan Prof.Dr.Abdullah Şener’di.
........
Hoca ile ULB’li günlerim başladı.
Hoca öğretiyordu, sadece akademik bilgileri değil, bir akademisyeninin nasıl olması gerektiğini de.
Ciddiyeti ve dürüstlüğü.
Bir gün sıçanı açmadan, adacıkları laborantlardan aldığım için benimle bir gün boyunca tek kelime konuşmadı. Sonra, eğer böyle yapmaya devam edersem çok net bir dille birlikte çalışamayacağını söyledi. Bilimsel çalışmanın emek, ciddiyet, şeffaflık istediğini, kolaycılığa, yan yollara kaçan bir çalışmanın olmaktansa, hiç olmaması gerektiği mesajını verdi.
Ülkesini sevmeyi.
Sadece bana değil, Türkiye’den gelen aralarında Prof.Dr.M.Temel Yılmaz, Prof.Dr.Göksun Ayvaz, Prof.Dr. A.Gökhan Akkan gibi birçok araştırmacıya da kapılarını açmış, aynı destekleri gelen herkese elinden geldiği kadar vermişti.
Tabiatı sevmeyi.
Giresun’dan fındık fidanı getirip dikmişti eski evinin bahçesine, belki Belçika’daki tek fındık fidanı idi. Bahçesindeki gülleri, odalarında oturduklarında göz hizasında olacak kadar ayrıntıları düşünerek dikmişti.
Mütevaziliği.
Alt model bir Mazdası vardı. Ülkemdeki jipleri, milyarlık marka arabaları hatırlayınca..
Konuşma üslubu, eğlence tarzı, giyimi...Uyumlu, doğal bir mütevazilikti. Planlanmış, rol yapan bir mütevazilik değildi.
“Mış gibi” davranmamayı.
Lisans öğrencilerini tek tek kabul ediyor ve her biri ile görüşmesi 1.5-2 saat sürüyordu.
Yardımcı olmayı, ama karşısındakini ezmeden.
Kalacağım evi bile ayarlamıştı, ekonomik olarak olabilecek en iyi şartlardan bile çok avantajlı idi. Sakin, güvenilir ve güzel bir mahalleydi. Ev ona 5-6 dakika yürüme mesafesindeydi. “Sabah bana gelirsin, Üniversiteye beraber gider beraber döneriz” demişti. Tüm bunların hepsini, böyle bir talebim olmadan planlamış ve son derece doğal, sıradan bir şey yapıyormuş gibi davranıyordu.
Sahici samimiyeti.
Bir gün kendimi biraz rahatsız hissederek laboratuvardan erken ayrılmış ama Hoca ile 20.00’de onun evinde buluşmayı kararlaştırmıştık. Uyuyakalmışım. Uyandığımda 20.45’di, telaşla fırladım. Geç kalmıştım. Hızla Hoca’ya giderken diğer kaldırımda O’nun elinde ilaçlarla kaygılı, telaşlı ve hızla benim evime doğru ilerlediğini farkettim. Benim karşı kaldırımda olduğumun farkında bile değildi. O anki halini aklım var oldukça hatırlayacağım.
Duygusallığı ve naifliği.
Oradaki Türklerle ADAK “(Arkadaşlık, Dostluk ve Kardeşlik) diye bir dernek kurmuş, zerre siyaset bulaşmamasına çok özen göstermiş sadece bu üç kavram çerçevesinde çalışmalar sürdürüyordu.
Hocam, bozulmamış Eski Türkiye’den, o dönemin tüm temizliğini, saflığını koruyarak gelmiş, sanki o zamanda donmuş ve bu zamanda aynı özelliklerle yaşıyordu.
Yağmurlu bir Brüksel gününde, beni Havaalanına kadar getirdi. Pasaport noktasında gözden kayboluncaya kadar bekledi.
.....
Bazı insanlar, Babalarımızın bizlere öğrettikleri evrensel değerlerin doğru olduğunu, yaşamda sıkça karşımıza çıkabilecek sorunlar karşısında illüzyonlardan etkilenmeden kolaycı yollara sapmadan, olması gerekeni yapmamıza devam etmeyi öğretirler.
Biz onlara “HOCA” diyoruz.
Prof.Dr.Abdullah Şener Hocam’a tüm öğrettikleri için minnetlerimi sunuyor, sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum.
.... Yağmur yağıyor, varsın yağsın
Ey kalbim iyi ki sen varsın…
Her şehirde aynı mesele
-Anlamı neydi yaşamanın?-