Amerikalı siyaset bilimci Guenter Lewy, 2005 yılında yazdığı "Osmanlı Türkiye'sindeki Ermeni Katliamları: Tartışmalı Bir Soykırım" adlı kitabı nedeniyle Ermeni akademik çevrelerince hedef haline getirilmişti.
Amerikalı siyaset bilimci Guenter Lewy, 2005 yılında yazdığı "Osmanlı Türkiye'sindeki Ermeni Katliamları: Tartışmalı Bir Soykırım" adlı kitabı nedeniyle Ermeni akademik çevrelerince hedef haline getirilmişti. Çünkü Lewy bu kitabında Ermeni tezlerini reddediyor ve 1915'te yaşananların soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini savunuyordu. Hedefteki Lewy için çirkin yakıştırmalar yapılmış, hatta bir STÖ onun Türk ajanı olduğu iddiasında bulunmuştu. Ancak bu iddiayı yapan kuruluş geçtiğimiz haftalarda Lewy'den özür dilemek zorunda kaldı.
Lewy ve onun gibi düşünen akademisyenler için Ermeni diasporasının başvurduğu yol, bu şahısların öne sürdüğü tezleri çürütmek veya onlarla tartışmak yerine bu kişilerin itibarlarını zedeleme yoluna gitmektir. Yani Lewy ve onun gibi düşünen akademisyenler, "inkarcı", "Türkiye'nin paralı ajanı" şeklinde tanımlamalarla yıpratılarak bu kişilerin şahsi ve akademik güvenilirliklerine gölge düşürülmeye çalışılmaktadır.
Ermeni akademik çevreleri, düzenledikleri konferanslara Lewy, McCarthy, Shaw, Lewis gibi isimleri çağıramıyor, bu isimlerin kitaplarında yer alan hususları da yalanlayamıyor. Çünkü ilk olarak "1915'te yaşananların soykırım olduğunu bütün dünya kabul etti" şeklindeki Ermeni propagandasının darbe alacağını biliyorlar, zaten bu isimlerin iddialarını çürütecek arşiv bilgisi ve belgeye de sahip değiller. Geçtiğimiz aylarda Ermeni görüşlerini savunan Taner Akçam ve Sevan Nişanyan gibi isimler Kemal Çiçek, Yusuf Halaçoğlu gibi isimlerle ekranlarda 1915'i tartışmışlardı. Akçam ve Nişanyan demagojiye, Çiçek ve Halaçoğlu arşiv belgelerine başvurmuştu. Akçam ve Nişanyan'ın iddia ve suçlamalarına bırakın sadece Türk belgelerini, Amerikan, Rus ve diğer Avrupa devletlerinin arşivlerinden çıkartılan belgelerle yanıt verilmiş, Akçam ve Nişanyan çareyi "bırakın canım bunları, 'soykırımı' dünya kabul etti" sözlerinde aramıştı.
Anlaşılan o ki; tarih özgür bırakılırsa Ermeni tezleri çok ciddi darbe alacak. Bu nedenle Türk tezlerini savunan isimleri karalamak, muhtemel tartışma platformlarından uzak tutmak Ermenilerin birincil hedefi. Çünkü gerçekler ortaya konulmadığı sürece, "tüm dünya soykırım olduğunu kabul etti" zihniyeti iyice sağlamlaşacaktır.
1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını çürüten, olayların soykırım olmadığını ortaya koyan çalışmalara az rastlanmasının sebebi, sadece buna inananların sayısının az olmasından değil, bunu ortaya koyacak cesareti gösterenlerin az olmasından kaynaklanıyor. Kişilik haklarına yapılan saldırıların yanı sıra Türkiye lehinde görüşler ileri süren UCLA Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Stanford Shaw'un California'daki evine Molotoflu saldırıda bulunulmuş, Justin McCarthy ve ailesi ölüm tehditleri almıştı. Böyle bir ortamda yabancı akademisyenlerin Ermeni diasporasını karşısına almak, kariyerlerini ateşe atmak istememelerini normal karşılamak lazım. Ancak son dönemde, Türk arşivlerinin herkese açılması, birçok belgenin gün yüzüne çıkması, gerçekleri ortaya çıkartmak isteyen birçok genç akademisyeni heyecanlandırırken, Ermeni akademisyenler, diasporayı ayakta tutan temellerin ciddi anlamda sarsılacağından endişeliler.
Ermeni akademik çevrelerin, akademik literatür üzerindeki hakimiyetini güçlendiren diğer bir önemli husus ise diasporanın siyasi girişimleridir. Diaspora yaşadıkları ülkelerin parlamentolarından 'inkar yasaları' çıkartabilmek için yoğun bir çaba içerisinde. 1915 olayları için, ne kadar sağlam belgeyle desteklenirse desteklensin, "Soykırım değildir" demek suç olursa eğer, karalama kampanyalarıyla susturulamayan cesur tarihçiler bu sefer de yasalarla susturulur, "bütün dünya kabul etti" propagandası sonsuza dek kazanır.
Peki gerçekten bütün dünya kabul etti mi? Bu propagandanın hedefinde yer alan, konuyla ilgisiz, tarih bilgisi olmayan çevreler öyle zannediyor olabilir. Ancak 1915 için Ermenilerle aynı fikirde olmayan, tarihin özgür bırakılmasını, kendilerine fırsat verilmesini bekleyen çok sayıda akademisyen var. ABD'de çıkartılmak istenen bir yasa ile ilgili olarak 1985 yılında, ABD Temsilciler Meclisine ortak dilekçe veren ABD'li 69 akademisyenin sözlerine bakalım [*];
"ABD Temsilciler Meclisi Üyelerinin Dikkatine,
Türk, Osmanlı araştırmaları ve Orta Doğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayılı kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve/veya yanlış olduğu görüşündedirler. "İnsanlık Dışı Davranışları Anma Milli Günü" kavramına tam olarak destek vermemize karşın, söz konusu metinde dikkat çekilen kısmı kabul edilemez buluyoruz: "...Türkiye'de 1915 ve 1923 yılları arasında gerçekleştirilen soykırımın kurbanları olan 1.5 milyon Ermeni kökenli insan..."
Çekincelerimiz "Türkiye" ve "soykırım" sözcüklerinin kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
14. Yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu "Türkiye Cumhuriyeti" olarak adlandırılan alan, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğu'nu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğu'nu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak yanlıştır (...) Ancak kararda "Türkiye" adını kullanarak kararı yazanlar 1915 ve 1923 yılları arasında gerçekleştiği iddia edilen "soykırım"ın sorumluluğunu Türkiye'ye yüklemek istemişlerdir.
"Soykırım" suçlamasına gelince, bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. Şu ana kadar ortaya konulan kanıtlar, toplumlararası bir iç savaşın, (Müslüman ve Hıristiyan gruplar arasındaki) Birinci Dünya Savaşı sırasındaki bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve Anadolu ve çevresindeki alanlardaki katliamlar ve acılar ile daha da karmaşık bir hale geldiğine işaret etmektedir. (...) Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek, çok sayıda Hıristiyan kadar Müslüman'ın da içinde bulunduğu Doğu Anadolu halkının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.
(...) Osmanlı Ermenileri'nin tarihi, tarihçiler arasında sıkça tartışılan bir konudur ve tarihçilerin birçoğu da 192 sayılı karardaki ifadelere katılmamaktadır. Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yoluyla karar vermeye çalışmış olacaktır. Tarihsel olarak şüpheli varsayımlara dayalı böylesi bir karar, sadece dürüst tarihsel araştırmaya zarar verir(...)"
1985'te Ermeni tezlerine karşı tepkilerini dile getirerek tarihin özgür bırakılmasını talep eden bu 69 akademisyenin sayısı, gün geçtikçe artmaktadır. Ermenilerin telaşla kabul ettirmeye çalıştığı "bütün dünya kabul etti" yalanını, gerçeğin peşinden giden bu tarihçiler yıkacaktır.
A C T U E L
Selim GURAY
selimguray@lactuel.be
[*] Haziran 1985'te ABD Temsilciler Meclisi'ne sunulan 192 Numaralı karar tasarısına ilişkin metin, 19 Mayıs 1985'te New York Times gazetesinde yer almıştır.