Türkiye, Amerika ve İsrail ile yeni bir dönemeçte...
Türkiye, Amerika ve İsrail ile yeni bir dönemeçte... Dr. Lütfü Ãzşahin İsrail cumhurbaşkanı ülkemizden ayrılalı epey bir zaman geçti ve biz operasyonlara nihayet başlayabildik. Ancak mesele bu kadar basit değildi elbette. Şimdi küçük bir tarihsel seyirle Amerika ve İsrail ile girdiğimiz yeni süreç üzerine yine kısa bir analiz yapalım. Herakleitosâun dediği gibi "her şey akar". Zaman, İsrailâin kuruluş tarihi olan 1948âden sonra su gibi akıp geçti. Hatırlanacağı üzere, Abdülhamitâin kovduğu Siyonistler, Filistin topraklarını hunharca işgal ederek İsrail devletini kurdular. Ve ne hazindir ki, İsrailâi tanıyan ilk Müslüman ülke de genç Türkiye Cumhuriyeti olmuştu. Şimdi şu garip tecelliye bakın ki, Müslümanların katledilmesi için emir vermiş olan İsrail Cumhurbaşkanı Peres; Müslüman bir ülkenin meclisinde konuşma yapmış ve vekillerimiz de bu Siyonist lideri bir güzel alkışlamıştı. "Bu ne İsrail sevgisi, bu ne Yahudi sempatisi, bu ne Musevi dostluğu ya rab" dedirtecek türden bir sahneye şahit olmuştuk. Halbuki daha Ãnce Sayın Başbakanımız bizzat kendisi İsrailâi "devlet terörü estirmekle" suçlamış, Cumhurbaşkanımız da Dışişleri Bakanı iken "Filistin topraklarının tapusu hala elimizde" diye İsrailâe bayağı okkalı bir mesaj göndermişti. Peki, şimdi ne değişti de İsrail Cumhurbaşkanı abdestli bakanlarımız ve vekillerimiz tarafından meclisimizde alkışlanıyor? Ben söyleyeyim: Türkiye maalesef Amerika ve İsrail ile uzlaşmadan sınır ötesi harekâtı göze alamamıştır ve bu yüzden PKKânın esas efendileri ve hamileri olan bu ülkelerle uzlaşmak zorunda kalmıştır. Aslında harekât için uzun bekleyişin halka açıklanmayan siyasi ve askeri nedenlerinden birisi de İsrailâdir Zira şu an İsrailâin Ortadoğuâdaki en önemli müttefiki ve dostu Kuzey Irak yönetimidir. Yani Barzani ve Talabani ikilisidir. Ãyle ki, Peşmergeleri MOSSAD ajanlarının ve asker kökenli sivil Yahudi subaylarının eğittiğini artık sağır sultan bile duymuştur. Bu gerçeğe İsrailâde Kuzey Irak kökenli Kürtçe konuşan yaklaşık 150 ila 200 bin Yahudiâyi de katarsak, işin ciddiyeti daha da iyi anlaşılmış olur. Peki, bu uzlaşmadan çıkan muhtemel sonuçlar nedir? Birincisi: Türkiye artık seçilmiş HAMAS yönetimini muhatap almayacaktır. Artık muhatap Filistinâin bir nevi CHPâsi olan El Fetih ve kukla Mahmut Abbas yönetimi olacaktır. Ãünkü İsrail açık olarak PKK ile HAMASâı aralarında hiçbir benzerlik olmadığı halde özdeş olarak kabul etmiştir. Ve bunu Türkiyeâye de kabul ettirmiş gözükmektedir. Hangi sayede; elbette ki Barzani, Talabani ve PKK enstrümanı sayesinde... Gelen şehit tabutları sayesinde.a.. İkincisi: Türkiye muhtemel İran operasyonuna itiraz etmeyecektir. Ya üslerini İranâa karşı kullanılmak üzere açacaktır ya da İranâa uygulanacak muhtemel siyasi ve ekonomik ambargo ve tecrit politikalarına uyacaktır. Zira Müslüman bir parlamentoda Müslüman bir ülkeyi yani İranâı hedef alan Şimon Peresâin söyledikleri bu yargımızı destekler mahiyettedir. Ayrıca parlamentomuzda İranâın elinde nükleer silah yapma kapasitesi olduğundan dem vuran Şimon Peresâe cesur ve vatansever milletvekillerimizden "Peki sizin elinizdeki nükleer silahlar ne oluyor? Onlar tehdit değil mi? Menzilleri 2.000 kilometreyi aşan Jeriko I, Jeriko II, Jeriko III nükleer başlıklı füzeler bölgede tehlike saçmıyor mu" diye sormamaları veyahut soramamaları işin vahametini bir nebze daha artırmaktadır. Aslında başka bir analiz yaparsak, vekillerimiz muhtemel bir İran operasyonunda ses çıkarmamaları için psikolojik olarak hazırlanmaktadırlar diyebiliriz. İnşallah böyle bir oyuna gelemezler. Ãçüncüsü: Artık Türkiyeâde anti-emperyalist ve anti-Siyonist İslami anlayışlara asla hoşgörü ile yaklaşılmayacaktır. BOP planı çerçevesinde Ilımlı İslam yani Avrupa, Amerika ve İsrailâin menfaatlerine ve emperyal emellerine ses çıkarmayan, onlarla uzlaşma halinde olan bir İslam anlayış devlet olarak desteklenecektir. Ne de olsa âli çıkarlarımız ve reel-politik koşullar bunu gerektirmektedir(!) Dördüncüsü: Türkiye yüzyıllarca yönettiği Irakâın işgal edilmesine hem lojistik destek vermeye devam edecektir, hem de Irak işgalinin ve Filistin dramının oluşturduğu anti Amerikancı ve anti İsrailci havayı yumuşatmaya çalışacaktır. Yani bütün açık ve acı gerçeklere rağmen Amerika ve İsrailâin dostumuz ve stratejik müttefikimiz olduğu yalanı devlet politikası olarak sürdürülmeye devam edilecektir. Peki, ne zamana kadar? Beşincisi: Türkiye su dâhil bölgemizdeki enerji ve petrol kaynaklarının açılmasında, kullanılmasında, işletilmesinde, taşınmasında Amerika ve İsrailâin onaylamadığı projelere rahat bir şekilde imza atamayacaktır. Atarsa, muhtemel sonuçlarına katlanacaktır. Diyeceğim odur ki, Türkiye şu an itibariyle yeni bir Amerika ve İsrail kuşatmasının içine alınmıştır. Garpzade bazı yorumcuların zannettiğinin aksine, Türkiye Ortadoğuâda kendi inisiyatifi ile değil, özellikle Amerika ve İsrailâin, PKK, Barzani ve ekonomik dayatması nedeni ile tehlikeli bir yol ayrımına itilmiştir. Türkiyeânin ağabey rolü yahut Osmanlı rolü oynadığını söylemek son derece isabetsizdir. Zira biz askerlerimizi hunharca şehit eden PKKâya karşı muhtemel bir sınır ötesi harekât için Amerika, İsrail ve Barzani ile uzlaşmak zorunda kalıyor ve karşılığında birçok tavizle beraber HAMAS ve İranâı gözden çıkarmaya zorlanıyorsak, hakeza stratejik açıdan Diyarbakır ve Urfaâdan hiçbir farkı olmayan Irakâın işgaline ses çıkaramıyorsak, bölgesel güç olarak "büyük devlet rolü" oynadığımızı söylemek son derece komik olur. Şurası açık bir gerçektir ki, Türkiyeânin İsrailâin yayılmacı politikalarına ve Amerikaânın Irakâı işgaline net bir şekilde karşı çıkmadığı ve politikalarını bu yönde geliştirmediği sürece, terör ve özelde PKK belasından, etnik ve dinsel kimliği temel alan tedhiş ve terör hareketlerinden kurtulması mümkün değildir. Zira kim ne derse desin, bazı vicdanlı batılı yazarlarında belirttiği gibi bugün Ortadoğuâdaki her türlü terörün esas hamisi Amerika ve İsrailâdir.