14 ŞUBAT / Halil Koca

Bulunduğumuz ve yaşadığımız ülkeye veya ortama uyum sağlamamız çok önemli ama bunu öz değerlerimizden ödün vererek yapmamalıyız.

Bulunduğumuz ve yaşadığımız ülkeye veya ortama uyum sağlamamız çok önemli ama bunu öz değerlerimizden ödün vererek yapmamalıyız.


Aksi takdirde asimilasyona giden yolu kendi ellerimizle açmış oluruz.
Bu bağlamda, bizi biz yapan birçok değerlerimizden uzaklaşıp onun yerine tüketimi artırmak ve insanları sömürmek için kullanılan adetlerden bir tanesini ele almak istiyorum….


14 Şubat Sevgililer Günü.
Tüm dünyayı saran bu ’’Sevgililer Günü’’ furyası nereden geliyor acaba ?
Konuyla ilgili farklı hikayeler anlatılır ama ben burada size bunlardan bir tanesini aktaracağım…

 

Bizlere "Sevgililer Günü" olarak öğretilen günün esas ismi "Aziz Valentin Günüdür" ve geçmişi yüzyıllarca süren bir çingene geleneği ile putperest batı kültürüne dayanır. Eski Yunan uygarlığında Ocak ayının yarısından itibaren Şubat ayının ortası arasındaki bölüme Gamelyon ayı denirdi ve tanrı Zeus’la karısı tanrıça Hera’nın evlilik yıldönümü olarak kutlanırdı.
Milattan önce 4. Yüzyılda, Romalılarda bu adet değişim göstererek 15 Şubatta kutlanan Lupercalia festivaline dönüştü. Bu günde, Lupercus'un din adamları tanrıya keçi kurban ederlerdi. Daha sonra kafalarının üstüne koydukları bir parça keçi derisi ile Lupercus'u simgeleyerek, Roma sokaklarında yarı çıplak koşturup, karşılaştıkları herkese dokunurlardı. Genç kızlar gönüllü olarak ileri atılır ve bereket tanrısının dokunuşundan paylarını almaya çabalarlardı. İnanışa göre bu dokunuş sayesinde doğurganlıkları kolaylaşacak ve artacaktı.
Hristiyanlığın ilk zamanlarında din adamları bu 800 yıllık geleneğe son vermek için hikayeyi zamanlarına uyarladılar. Tanrı Lupercus'un yerine de 200 yıl önce ölmüş olan piskopos Valentin'i koydular.
Milattan sonra 270 yılında imparator olan 2.Claudius, Roma’yı kendine has katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Kurmuş olduğu ordusunda savaşacak asker bulamıyordu.
Ona göre evli erkekler askerlik hizmetini layığı ile yapamıyorlar, akılları geride kaldığından cephede ölümüne savaşamıyorlardı.
Piskopos olan Valentin de Claudius’un yasağına rağmen sevgilileri davet ediyor ve büyük bir gizlilik içinde onları evlendiriyordu. Bu durumu öğrenen imparator onu sarayına getirtti. Genç din adamının kararlılığından etkilenen hükümdar fikirlerini ve Hristiyanlığı terk ederse onu affedebileceğini söyledi. Valentin direndi ve sonunda 14 Şubat 270 tarihinde, önce dövülüp taşlandı sonra da idam edildi.
Kiliseye göre Valentin'in hikayesi Lupercus efsanesinin yerini almaya çok uygundu. Milattan sonra 498 sıralarında Papa 1.Gelasius şubat ayının ortalarında yapılan Lupercalia festivalini yasakladı. Bu sayede de Romalıların yüzyıllar boyu kutladıkları festival, kilisenin kutsal bir gününe dönüştü ve şubatın 14'ü de Aziz Valentin günü olarak anılır oldu…
Bu günün aşk ve sevgiyle ilişkilendirilmesi Ortaçağda ortaya çıktı ve Fransız şairler prenslerin gözüne girebilmek için bu günün aşıklar için önemi hakkında türlü hikayeler ve hurafeler uydurdular.
İngilizler yoluyla Amerika’ya giren bu adet 20.yüzyıl ortalarına kadar sevgililerin birbirlerine posta kartları ve aşk mektupları attıkları bir gün olarak devam etti.
Böylesine bir hurafenin potansiyel tükettirme gücünü fark eden Amerikalı sanayiciler bu günde hediye verilmesi gerektiğini ön plana çıkaran kampanyalara başladılar ve Aziz Valentin günü hızlı bir şekilde bugünkü halini almaya başladı.
Batıya ait olan bu adet, şirketlerin globalleşmesiyle dünyanın her tarafına yayıldı. Müthiş pazarlama kampanyalarıyla Aziz Valentin’i delice para harcama günü kabul ettirildi.
Bu gün vesilesiyle restoranlarda, alışveriş merkezlerinde ve eğlence yerlerinde dökülen milyonlarca Euro gene para babalarının cebini doldurmaya devam edecek.
Burada anlatılmaya çalışılan sadece tek bir örnek ama sermaye odaklarının süsleyip püsleyip cazip hale getirerek bize sunduğu bu ve buna benzer nice günler ve geceler olduğu akıllardan çıkmamalı.
Batılı olmak ve onlara benzemek sevdasıyla, dini ve kültürel hiçbir değerimizle uzaktan yakından alakası olmayan bu hurafeyi de kolay bir şekilde benimsedik.
Bu olayın en büyük sorumluları ilerlemeyi ve medeni olmayı kendi değerlerinden uzaklaşıp başka milletlerin hurafelerini almak sananların kurduğu kültürel baskıdan veya sadece ticari amaçla ceplerini doldurmak isteyenlerden kaynaklanmaktadır.
Bunların amaçları ve gayeleri her ne olursa olsun, kendi kültürüne ve öz değerlerine sahip çıkması gereken bizleriz.
Kültürel mirasını gelecek kuşaklara aktaramayan milletler ve toplumlar çok çabuk bir şekilde başka kültürlerin etkisine girerek, kendi kültürlerini kaybedecek ve kültürsüz kalmaya namzet olacaklardır. Geçmiş kültürün güzelliklerini yarınlara taşımadan, modern kültüre entegre olmaya çalışan ve bu hızlı gelişim ve değişim sürecinin dengesini kuramayan fert ve toplumlar, geçmişinden uzak kalışın ve yeni olana ayak uyduramayışın faturasını acı bir şekilde ödeyeceklerdir. Çünkü; ne oralı, ne buralı olabilen bir ara kültür oluşacaktır.
Müslüman bir insanın sevgililer günü kutlaması Japonya’da yaşayan bir Budist’in Ramazan bayramı kutlaması kadar komik bir durumdur aslında ama batı kültürüne boğulmuş insanlarımıza artık hiçbir şey garip gelmemektedir.
Bu tip konular bazı insanlara çok ufak tefek ayrıntılar gibi gelebilir ama emperyalizmin en sinsi ve tehlikelisinin kültürel emperyalizm olduğu da bir gerçektir. Tarihte yıkılan devletlerin en büyük yıkılma sebeplerinden biride kültürel asimilasyon sürecidir. Eğer bizim diğer milletlerden görünüm, tavır ve dünya görüşü açısından bir farkımız kalmamışsa biz onlara benzemişiz demektir ve ismimizin farklı olması da bunu değiştirmeye yetmeyecektir.
Hediyeleşmeye islam dini açısından baktığımızda ise, insanların sevgilerini paylaşması ve birbirlerine hediye alması çok güzel bir olaydır.
Peygamber efendimiz bir hadiste "Hediyeleşiniz ki birbirinize sevginiz artsın" buyurmaktadır. Ayrıca, hediyeyi karşılıksız bırakmamalı zaten müslümana yakışan da budur. Hediyeye karşılık verilmesi bunun zorunlu olmasından değil, insanlar arasında sevginin, saygının artmasına sebep olmasındandır.
Hediyeleşmeyi bir tek güne sıkıştırarak anlamsız bir hurafe için değil de özelliğini kaybettirmeden tüm yıla yayarak yapmanın bambaşka bir anlam taşıdığını unutmamalıyız.
Geçmişin doğru ve güzelliklerini korumanın duyarlılığı ve geleceğe hakim olmak bilinci içinde fert ve nesiller yetiştirmek ideali ve temennileriyle,

Allah’a emanet olun…...